Tuesday, October 15, 2013

tweety nin yeniden modelleri kazak

Selam sevgili site okurlarimiz. Yogun istek üzerine sizlere bugün tweety nin yeniden modelleri kazak makalesini paylasmaya karar verdik.




geldi sonunda ayın 14'ü.


cumartesi günüydü.


normalde ben cumartesileri full çalışırdım ama bu özel bi gündü. yerime başkasını ayarladım. o benim yerime çalışacak ben onun yerine pazar ve pazartesi çalışacaktım.


alarm ile uyanmayı hiç beceremem. ama o gün uyandım.


saat tam 9da uyandım.


aslına bakarsanız saat 1de buluşacaktık ama benim daha duşa girmem, berbere gitmem, kimsenin ne olduğunu anlamadığı hediyemin son rötuşlarını yapmam lazımdı.


kalkınca hemen mesaj attım günaydın diye.


cevap yazmadı. uyuyodu heralde.


duşa girdim hemen. koltuk altlarımı çitiledim, apış aramı cifledim çıktım.


sonraki istikamet berber amk.


sakallar kirli, saçlar dağınık ama şekilli olarak çıktım.


hemen eve döndüm.


ev dediğim de halamların ev.


kutu almıştım kadıköyden onu alıp çıktım evden.


dukkana gittim. çikolataları erimesin diye poşete koyup buzdolabına atmıştım. onları aldım çıktım dukkandan.


hastanede çalışıyoruz ya önümüz arkamız çiçekçi amk.


gittim 5-6 tane gül aldım bi asgari ücrete yakın fiyata. amk 14 şubat ya gül olmuş küçük altın parası.ama koyar mı la maviye alınan gülün parası?


koyar lan tabii. dünya para amk.


hemen orada, çiçekçide önce numaraları yazdığım kartonu kutunun tabana oturacak şekilde katladım.


sonra ise 91 tane çikolatayı koydum içine. en son ise gül yapraklarını üzerine serptim çikolataların.


çiçekçiye de güzel bi paket yaptırdım o kutuyu çıktım.


çıktım ama elimde kurdaleli kutuyla pek bi "ben sevgilime hediye aldım" modundaydım. utandım amk. gittim çiçekçiye geri. poşet istedim. bana bilmem ne çeyizcilik poşeti verdi kocaman. onun içine koydum paketi metrobüs durağına doğru gittim amk.


metrobüse binmek üzereyken mesaj geldi maviden.


daha yeni kalkmış.


"nereden alayım seni?" yazdım yolladım.


"daha çıkmadı babam evden" diye cevap attı.


"la ben gelene kadar baban 2 kere çıkar evden" yazdım.


":)" yazmış yollamış.


"gülüşüne kurban olurum" yazdım yolladım en arabesk halim ile.


mavi ile sevgililer gününde buluşmaya gidiyorum amk...


şenesenevlerde minibüsten indiğimde mesaj attım mavi'ye.


"ben geldim"


hemen mesaj yazdı "evin oraya mı geleceksin?" diye.


"bilmem" yazdım yolladım. istersen gelmem gibilerinden.


"evin oraya gel annem de merak ediyo seni" yazmış.


ulan benim el ayağa dolaştı. hani annesiyle nasıl tanışcam?


ne diyecem?


bi de ben öyle insan içine sokulcak biri değilim ki. ters düz konusurum rezil ederim kendimi de mavi'yi de. anası der bula bula bu takozu mu buldun falan.


tırsa tırsa "eve mi çıkayım?" yazdım yolladım.


"ne eve çıkması deli. pencereden bakcak" yazmış.


nasıl bi ohh çektim amk anlatamam.


mavilerin eve yürürken yolda oyuncak satan bi yer vardı. taze sevgiliyiz ya adettendir, girdim içeri oyuncak almaya.


elde poşet var içinde belli amk hediye var kocaman. nasıl da utanıyorum sanki eroin kuryesiyim amk. ne utanıyosun lan sevgiline hediye almışssın işte.


bakındım içeri biraz bi tane tweety peluş oyuncağı vardı. oyle türkücü gibi devasa bişey almadım tabii ki. boyle ufak da değil orta boy.


"paket yapayım mı?" dedi satıcı ama istemedim paket falan. koydum poşete çıktım.


tam kapıda aklıma geldi. lan dedim bi de anasına bişey alayım.


içeri döner gibi oldum ama sonra vazgeçtim. hani hem yalaka olma durumları var hem de dedim amk cepte para dursun lazım olur.


elimde kocaman poşetim ve tweety'm koyuldum yurumeye.


apartmanın önüne gelince mesaj attım "ben kapıdayım" diye.


bi otobüs durağı vardı tünedim oraya.


hani millet var ya orda anası çıkınca beni orda kabak gibi görmesin önce ben bi göreyim kadını. bi de bakayım hangi açıdan bakıyo oa göre poz kescem.


3-4 dakkaya mavi indi kapıdan.


ulan bi apartman kapısı o kadar mı güzel açılır?


nasıl güzel açtı kapıyı.


şaka la şaka bodoslama açtı kapıyı. tamam kız bi tanem benim ama oyle kapıları da egzantirik egzantirik açmıyo herhal...


o bana doğru gelince ben dehareketlendim haliyle. anası da çıkmış balkondan bizi kesiyo.


tabii hemen benim göbek çekildi içeri.


babası da yok ya piyasada biz kapının önünde rahat hareket edebiliyoruz.


ben ve elimdeki kocaman poşet, bi de mavi ortada buluştuk sonunda. ama mavi nasıl görmemezlikten geliyo o çantayı. yalan bi görmemezlik ama . ulan bildiğin evden kaçmış kezban gibi dolanıyorum elimde çantayla, görmemesi imkansız.


ben buna hemen tweety'yi çıkardım poşetten.


hani romantiğiz ya anası görsün hesaabı.


o kadar beğendi ki.


gamzeleri çıktı yine. annesine doğru salladı oyuncağı. utandım valla.


tutuştuk el ele yuruyoduk minibüs yoluna doğru o ara bu arkasını döndü bi daha el salladı annesine. ben de takoz gibi duruyorum tabii. bakamadım bile anasına. utanıyorum amk. ara sıra kaçak gözlerle baktım ama saniye sürmedi bu kaçak bakışlar.


"ya kadına el sallasana bi saattir sana bakıyo camdan" dedi mavi.


"ya mavi ben utandım ya" dedim. yuzumden anlamıştır zaten. bildiğin kıpkırmızı amk.


tuttu elimi, kaldırdı havaya salladı.


bu daha da boktan bi durum oldu bana sorarsnız. hani sanki ben tenezzül etmedim el sallamaya da zorla salladı gibi oldu. daha da mahçup oldum.


döndük götümüzü anasına yürümeye devam ettik.


minibüs caddesine gelince "ee nereye götürcen beni?" dedim mavi'ye.


suratıma bi baktı allahın öküzüne bak der gibi ama gülerek.


"kzım ben bilmem buraları. sen nereye istersen biz oraya gitcez" dedim.


"yürü be yürü" dedi gülerek.


indik bostancı sahile doğru.


tren istasyonunun orda hemen bi cafe vardı, istasyon cafe.


oraya gittik.


içeri girdik boş bi masa bulduk. oturduk.


içerisi bizim gibi çiftlerle dolu amk. herkes birbirine hediye veriyo falan. bizim gibi tazeler karsı karsıya, belli bi aşamayı geçmiş olanlar yanyana, artık ilişkinin amına koymuş olanlar ise sarmaş dolaş oturuyodu.


bizim oturma şekli ise pek tabii ki; bi tarafta mavi, karşısında ise ben.


garson geldi yanımıza ne içersiniz ayağına.


verdik siparişleri yolladık lavuğu. çok geçmedi siparişler geldi. siparişler gelene kadar "ee naber" muhabbeti döndü masamızda. hani garson gelip muhabbeti sikmesin istiyodum.


bizim siparişler gelince artık muhabbeti sikecek bi mevzu kalmamıştı.


"ya mavi" dedim.


zaten bana bakıyodu, daha dikkatli bakmaya başladı.


"efendim" dedi.


"ben hiç hayal etmezdim seninle bi masada oturup sevgililer gününü kutlayabileceğimizi" dedim.


utandı.


ama gamzeli utandı. guluyodu hafiften.


o konusmadı ben devam ettim.


"hani inan bana hayalimi yaşıyorum diye mi bilmiyorum bu tutukluğum. sanki biri gelecek dürtecek gibi diken üstünde yaşıyorum senle olan her anımı. o kadar soyuttu ki senle aynı msada sevgili sıfaıyla oturmak" dedim.


sonra sustum. hani o da bişeyler desin diye.


dedi.


o da konuştu.


"ben bazen dusunuyodum" dedi.


her ağızdan laf almaya çalışan erkek gibi salağa yattım tabii ki.


"neyi düşünüyodun?" dedim.


gözleri bana bakmadan devam etti konusmasına.


"yani işte ne olcak. senle beni. bazen adnanla olsaydı nası olurdu diye dusunuyodum" dedi.


nasıl güzel utanıyodu la. daha da utandırdım.


"nasıl oluyomus?" dedim.


güldü.


"değişik" dedi.


"nasıl değişik lan?" dedim.


lan diyince yuzume baktı.


"mesela lan'lı lun'lu konsuuyosun. insan hiç sevgilisine lan der mi ya?" dedi.


nasıl hosuma gitti "sevgilisine" demesi.


"nesine lan der mi?" diye sordum ibneliğine.


anladı duymak istediğim şeyi. masaya eğilerek, gözlerimin içine döktü duymak istediğim kelimeyi


"sevgilisine..."


güzeldi lan.


"sen benim sevgilimmisin?" dedim.


hafif trip hafif sımarıklık dolu bi ses tonuyla "değil miyim?" dedi.


"sevgili az. valla billa az. la sen benim her bi bokumsun" dedim.


ama son kelimeyi istemsiz soyledim.


zaten azımdan çıkınca da utandım. hani kibar değilim o da biliyo ama sevgililer gününde "herbibokum" denir mi la sevgiliye?


git aşkısı de, canısı de, ya benimsin ya toprağın de.


de amk bişey ama onu deme işte.


ama kızmadı.


gülmeye başladı.


gülünce bende güler gibbi oldum. rahatladım. ben kızar sandım valla.


ama utandım da.


"her bi neyinim ben senin?" diye sordu gülerek.


utandım ya aynı şeyi soyleyemedim valla.


"her bi şeyimsin yani" dedim.


bozuldu.


"ya az önceki gibi de" dedi.


aha dedim sen kaşındın amk...


"her bi bokumsun lan" dedim.


güldü.


güldüm.


ben çok seviyrum lan mavi'yi.


o geyik bitince mavi çantasını kucağına aldı. içinden bi paket çıkardı.


"her bokundan sana" dedi gülerek.


la bildiğin bana sevgililer günü hediyesi almış mavi.


"yav senin varlığın hediye amk" dedim içimden.tabii sadece içimden dedim.


dışımdan "yaa ne gerek vardı" yavşaklığına büründüm.


"açsana" dedi.


yavaşca açtım.


bu ipod'lar var ya onlardan almış.


ulan mahçup da oldum. kız bana paraya kıymış bişey almış ben verecem ona kocaman bi kutu içinde bi karton 91 tane de çikolata var.


"teşekkür ederim" dedim mahçup mahçup.


"içine şarkılar da koydum" dedi.


almış şarja takmış şarkı da yuklemiş kız.


tabi sıra bana geldi.


çıkardım koydum kutuyu masaya.


açtı yavaşca.


kutuyu açıp içindekileri görünce yuzume baktı "bu ne?" dedi.


ama oyle "bu ne amk?" der gibi demedi. güzel bi "bu ne" idi. o kadar gül yaprağı falan koyduk la.


"hediye" dedim.


anlmadı tabii.


size 1 saat yazdık siz bile anlamadınız o kadar okuyup kız nasıl anlasın bi bakışta.


içinden gül yapraklarını eşeledi çikolataları çıkardı bi kaç tane. baktı arkasında harfler var. iyice merak etti.


"ya söylesene" dedi meraklı meraklı ve gülerek.


"ya sen çarkıfelek izlemedin mi hiç?" dedim.


biraz anlar gibi oldu.


kartonu çıkardı. bi sürü kutu var numaralı.


açtı masaya kodyu. bi iki çikolatayı koydu ama nereye koyuyo amk?


91 tane çikolata var hangi birini koyacak?


"ya anlatsana" dedi.


aha dedim kozlar elimde.


"yanıma oturursan anlatırım" dedim.


sol kaşını kaldırdı baktı bana.


"valla anlatmam yoksa" dedim.


kaltı karsımddan yanıma oturdu.


"ee anlat hadi" dedi.


anlattım.


"bak burada sana bişey yazdım. 14 kelime 91 harf. zaten kartonda görüyosun kelimelerin kaçar harf olduğunu. her çikolatanın altında da bi harf var. doğru yerlere doğru harfleri koyarsan okursun yazanı. ama istiyosan da çikolataları yersin. karar senin" dedim.


gözleri parlyodu. sevmişti o zımbırtıyı.


"ya sen delimisin?" dedi.


deliiyim lan tabi amk. akıllı adam işimi bu kadar sevmek?


"ya hangi harfi nereye koycam?" dedi.


"ee o kadarını da sen bul" dedim apartman yöneticisi emekli albay tavrımı takınıp.


"ama çok harf var ya nasıl bulucam hepsinin yerini?" dedi.


o ara yandı benim kafada ampul.


"aslında yardım ederim yani" dedim yarım ağızla.


sevindi.


bi çikolata aldı eline arkasında a harfi vardı.


"bu nereye gelcek soyle bakalım" dedi.


hemmmen apartman yöneticisi emekli albay tavrımı takındım tekrar.


"yok öyle bedava yardım" dedim.


kartona bakıyodu birden bana baktı.


"nasıl yaaa?" dedi sonunu uzata uzata.


valla şu sol elimi sağ omuzuna atarsam belki bi harf soylerim" dedim yarım ağızla.


yine kaldırdı sol kaşını.


ama benim elimde kozlar ister kaldırsın ister kaldırmasın.


anladım tabii ben durumu o kalkan kaştan.


"valla sen bilirsin. o zaman kendin ara bul" dedi.


kartona döndürdü yüzünü.


bana bakmadan "iyi hadi at bakalım" dedi.


lan nasıl sevindim. hani sevgilyiz ama arada hala bi mesafe var. tazeyiz ya.


elimi kaldırdım yavastan. boynunun arkasından geçirdim sağ omuzuna koydum.


bildiğin sarıldım amk maviye.


anam nasıl bi guzel duygu sevgiliye sarılmak..


elimi attım omzuna.


başı göğsüme yaslandı ister istemez.


"kalbin nasıl atıyo öyle" dedi mavi.


atmaz mı lan?


"bırak atsın mavi hakkıdır valla" dedim daha sıkı sarılarak ona.


ne kadar bekledi o öyle atabilmek için.


ama benim kalp de bokunu çıkarmıştı amk. tesisatlı doğan görünümlü şahin gibi bas ağırlıklı şarkılar çalıyodu. benim kalp de hali ile kabin bass görevi yapıyodu.


kaldırdı başını göğsümden birden.


surata yer yer trip ifadeleri serpilmiş bi şekilde "ee hani söylemedin hangi çikolata nereye konulcak?" dedi.


elinde vardı bi çikolata. aldım baktım a harfi var üstünde.


yazan şeyi biliyorum ben amk.*. o yüzden sonlarda bi a buldum oraya koydum.


bi çikolata daha aldı kutudan.


"bu nereye?" dedi.


bu sefer ben kaldırdım kaşımı baktım mavi'ye.


"heralde hepsini bi sarılış karşılığında söyleyeceğimi sanmıyosun di mi?" dedim.


o da kaldırdı kaşı.


karşılıklı kaş güreşi yaparcasına bakıştık.


"neymiş bakalım bunun yerini söyleme ücreti?" dedi bana.


"bundan sonra bana adımla hitap etmeyeceksin. o ne öyle ya? sen benim sevgilimsin. sevgiliye söylenir gibi bişeyler diyeceksin" dedim.


"nasıl yani?" dedi anlamamış gibi.


"valla ben karısmam nasılına. artık aşkım mı dersin, bitanem mi dersin, canısı mı dersin ben anlamam" dedim.


"ne canısı ya?" dedi gülerek.


"ya işte lafın gelişi dedim oyle. bişey de ben karısmam ama adnan ne ya. ismimden tiksindim valla" dedim.


güldü.


"düşünelim bakalım" dedi.


kollarını bağladı, arkasına yaslandı.


düşünür gibi yaptı, yaptı, yaptı...


ona aldığım oyuncağa baktı.


"buldum! tweety diycem sana" dedi.


ulan valla idtediğime pişman oldum. tweety ne la?


"ne tweety'si ya?" dedim bozuk bozuk.


"banane tweety'msin sen benim" dedi.


"la bende hiç tweety tipi var mı?" dedim.


"var tabii. saçın sarı, gözlerin mavi daha ne olsun?" dedi.


ulan tamam fiziki özellikler benziyo da erkek adama da tweety denir mi amk?


ama allem etti kallem etti değiştirmedi.


hemen aldı eline telefonunu. rehberde adnan yazan yere tweety yazdı.


"hee iyi artık baban görse de bişey demez telefonunu. tweety'nin benim gibi bi öküz olacağı gelmez adamın" dedi.


"gelmez valla" dedi gülerek.


sonra bana döndü.


"sen bi versene telefonunu" dedi.


şaşırdım amk.


hani evet bi falso yok bende baska bi karı kızla mesajlasma gibi ama bi kız bi erkekten telefon isterse ister istemez tedirgin olunuyo amk.


"napcan la benim telefonu?" dedim gözlerimi aça aça.


"ya versene bi bişeye bakcam" dedi.


çıkardım cebimden verdim.


hemen kendi numarasını çevirdi aradı.


"yaa sen benim ismimi mi yazdın rehbere?" dedi.


şaşırdım amk.


"annenin ismini mi yazsaydım?" dedim gülerek.


telefonu koydu masaya fırlatır gibi.


suratı da asıldı.


"sen de bana bişey yazacaksın telefonuna. bak ben tweety yazdım sen de bişey yaz" dedi.


hikayede mavi diyorum ona ama asıl adı mavi değil tabii.


gözlerinin mavisi yüzünden de mavi demiyorum ona.


bu anlattığım gün yüzünden mavi oldu onun adı.


"mavi yazayım bari?" dedim.


"mavi mi?" dedi.


"mavi tabii. sana mavi'den daha çok yakışacak bi takma isim olamaz ki. hem gözlerin gelir aklıma adını her telefonda gördüğümde fena mı?"


"yoo" dedi.


"o zaman sen artık mavi'sin tamam mı?" dedim.


"tamam" dedi.


sarılasım geldi ona tekrar.


kaldırdım kolumu boynunun arkasından geçirecekken çekti kendini birden.


"yok öylee bedava sarılmak 3 tane harf söylersen sarılabilirsin" dedi.


aha amk al işte.


rizeli sonuçta...


ben hesapta sokak tabelalarına falan harfler işaretledim gidip bulacaktı ama nerdee amk?


sarılmak 3 harf dedi, el ele tutşmak 2 harf dedi yarısına yakınını söyledim valla. dayanamıyorum ki ben mavi'ye.


2 saate yakın oturduk o kafede.


baktım bu gidişle hepsini söyleyecem ben buna "hadi kalk yürüyelim biraz" dedim.


"nerede?" dedi.


"nerede olacak sahilde" dedim.


ben hesabı istedim mavi çikolatalarını topladı.ama toplamadan önce yerlerine koyduğumuz harfleri bozmadan o kartonun resmini çekti telefonuyla. hani toplayınca unutmasın hangi harf nerede diye.


ulan ben onu kocaman poşetle getirdim mavi çantasına sığdırdı. bu kızların kocaman bavul gibi çantaları oluyo onlardan vardı.


onun eldivenleri vardı. yarım parmak eldivenler. benim her zaman özenti bulduğum, mantığını bi türlü anlayamadığım ama sırf mavi takıyo diye çok sevdiğim eldivenler.


onları giydi. çıkarken ben elini tutmak için eline hamle yaptım.


çekti elini.


"2 harf soylersen tutabilirsin" dedi.


hani başkası olsa o iki harf tabii ki a ve q olurdu ama mavi'ye nazım sökmedi. söyletti bana 2 harf daha.


"ilk harf m, 79. harf de s. oldu mu artık tutabilir miyim elini" dedim.


"dur bi dakka" dedi hemen telefonu mesaj bölümüne girdi "ilk harf m 79 s" yazdı.


"napıyosun la?" dedim.


"unutmayayım diye tweety" dedi.


ulan hemen sağa sola baktım biri duydu mu tweety dediğini diye ama allahtan kimse yoktu etrafımızda.


çıktık sahile yürüdük.


bostancının sahili güzeldir. kayalıklarda oturup karsıda arz-ı endam eden kınalı, burgaz, heybeli ve buyuk ada'yı izleyebilirsiniz.


gerçi kış aylarında kayalıklarda oturmak biraz göt üşütebilir ama yine de güzel lan.


zaten ben de mahsus soğuk bi yerde yurumek istedim ki sarılsın bana.


üşüsün elleri ısıtabileyim.


indik sahile. oturmadık kayalıklara tabii.


yürüdük biraz.


yolda ben çıkardım mavi'nin bana aldığı zımbırtıyı.


bi kulaklık ona bi kulaklık bana.


ilk şarkı hiç şaşırtmadı tabii ki; deniz gözlüm - soner arıca


biz kulağımızda şarkılar ile yürürken üşüdük. üşüdükçe daha sıkı sarıldım mavi'ye.


ben sarılınca o da belimden sardı beni.


ya amk işinin de gücünün de, okulunun da evinin de, parasının da pulunun da...


hayatım boyunca hiç bişeyi tekrar orada mavi ile üşümek kadar istemedim.


bi boş bank bulduk.


hava yağmıyodu, dolayısı ile ıslak da değil amk bank. ama nemli tabii.


nemli memli oturduk oraya.


ben ayaklarımı uzattım adalara karsı.


mavi koydu göğsüme başını. tekrar dinledi kalp atışlarımı.


bi süre sustum.


o da sustu.


sonra bişeyler demem gerektiğini düşündüm.


"mavi" dedim.


"efendim" dedi.


"beni seviyomusun?" dedim.


kaldırdı başını göğsümden.


baktı yüzüme. sinirli değildi. trip falan da değildi yüzündeki. başka bi ifade. hala adını koyamadığım bi ifade.


bunun adlığı ipod benim montun iç cepteydi.


elini soktu aldı.


ulan dedim heralde alacak hediyesini gidecek amk.


al mektuplarını ver mektuplarımı stayla.


korktuğum gibi olmadı.


kendi hazırladığı şarkı listesini kurcaladı.


sonra tekrar koydu başını göğsüme.


"dinle" dedi.


başka hiçbişey demedi.


bi şarkı başladı.


ben zaten çok sevdiğim şarkılar hariç hiç bi şarkıyı başından ne olduğunu çözemeyen biri olarak bunun hangi şarkı olduğunu tabii ki anlamadım. zaten bilmiyodum şarkıyı.


















mavi'nin başı göğsümde dinledik şarkıyı.


başlarında bi bok yoktu beni ya da onu anlatan. ama sonra sezen ablamız "ayrılık vurgunda belli etmedim ama ciğerim yandı" dedi.


ulan bi sevindim.


hani hesapta şarkıyı bana mavi söylüyo ya.


niye seviniyosun amk? insan sevgilisinin ayrılıkta ciğeri yandı diye sevinir mi?


ben sevindim valla.


hani ben de çok yandım la. o da yanmış. yani öyle diyo koskoca sezen aksu.


sonra "Elleri sevdim sanma hatıran şahidimdir" dedi bi de üstüne.


ben hepten sevindirik oldum.


bi iki bişey daha söyledi sezen aksu. tam nakarata gelince mavi kaldırdı başını göğsümden.


ben o sözleri onun söylediğini varsayarak hızlanan kalp atışlarımdan rahatsız oldu sandım.


ama ondan değilmiş.


kulağıma yaklaştı dudakları.


şubat'ın o soğuğunda, denizin ayazında içimi ısıttı.


kulağıma "Dünya yıkılsa, yıkılmaz aşkın bende, leyla yeniden can buldu bak sayende" dedi sezen aksu ile senkronize şekilde.


hani sezen ablam kusura bakmasın da benim mavi daha guzel soyledi ondan.


belki de ben ondan duymak istiyorum diye bana oyle geldi. şimdi kadının hakkını yemek istemem. o da guzel soyluyo.


ben o sözlerle ısınınca döndüm mavi'ye.


"mavi" dedim sadece.


dudaklarıma baktı soyleyeceklerimi duymak için.


"senle olmak hayallerimdekinden daha güzelmiş" dedim.


dudağıma bi öpücük kondurdu.


ama oyle french kiss falan değil, rize kiss.


ne olduğunu anlamadım.


ben oldum salak. ben oldum mal amk.


dudaklarımı yaladım süt içen kediler gibi.


mavi bana bakmıyodu. tekrar koydu başını göğsüme.


ben onun beni öptüğü pozisyonda kalakaldığımdan bi tepki veremedim o ana kadar.


lan allah canımı almaya yollasa azraili "yok aga ben gelmiyorum amk işim bitince gelirim" der yollarım. öyle bağlandım yaşamaya o an.


kalbim nasıl atıyosa "aşkım kalbin çıkacak yerinden" dedi mavi gülerek.


amk sol kolum uyuştu.


muhtemelen mavi bana kalp krizi yaşatmaya çalışıyodu.


ulan o kadar çok guzel sey bi anda yaşatılır mı bana?


bizim ailede kalp genetik allahsız!


ben dünyaya, yaşamaya sıkı sıkı bağlanmışken arkamızdan birinin yaklaştığını farkettim.


çiçekti bi kadın bize doğru gelmiş. muhtemelen kendini farkettirecek sesler çıkarmıştı gelirken ama o ara ben yoğun trans halinde olduğumdan onu ancak götümüzün dibine girdiği an farketmiştim.


karı çiçekçi değil sanki sat komandosuydu o an gözümde.


"yakışıklı oğlum, hanım kızıma bi gül alsana bu teyzen de sevinsin hanım kızım da sevinsin" diyerek beni can evimden vurdu.


mavi sevinecek ya hemen elim cebime doğru hareketlenmişti ki mavi ile göz göze geldik.


"alma" anlamında kaşlarını yukarı doğru kaldırdı.


ben cebrailden vahiy almış peygamber gibi irkilerek kendime geldim ve kadına "yok abla sağol biz çiçek sevmiyoruz" dedim.


ama bu o hanım ablamız için pek de tatmin edici bir cevap değildi tabii.


"al al sen bi çiçek. bak sana kırmızı gül vereyim" diye başladı konusmaya. konusma da değil otomatik pilota bağladı kadın amk.


mavi ile yine geldik göz göze.


yine aynı senkronize kaş hareketleri hasıl oldu gül cemalinde.


"abla sağol istemiyoruz" dedim tekrar.


yine üsteleyince mavi hafif elimden çekiştirdi. kalktık o banktan.


bu son ısrarını etti ben son kozumu oynayarak "abla param yok param" dedim bi yandan da oradan uzaklaştık hızlı sayılmayan ama yavaş da olmayan adımlarla.


mavi koluma sıkı sıkı yapışmışken kadın arkamızdan bağırdı;


"kızııım, bırak sen bunu bırak. çulsuz bu çulsuz!"


ulan duyunca bi bozulur gibi oldum ama mavi gülmeye başlayınca ben de güldüm.


mavi gülünce dayanamazdım, gülerdim.


ağzımdan tükürüklerin fırlamamasına dikkat ederek "sen bakma o karıya. bırakmıycan di mi beni?" dedim.


"bilmem ki" dedi.


"bak valla gider kadından bütün gülleri alırım" dedim.


"ya manyaklaşma" dedi hafif duraksayan bedeinimi girdiği kolumdan kendine çekerken.


"hee adam ol" dedim.


"sen adam ol" dedi.


ben mavi'ye benzemeyecektim o an anladım.


o git gide bana benzeyecekti.


biraz daha gezdik tozduk. çok da bi bok yapamadan mavi'nin eve gitmesi gerekti.


malum amk şubat ayında hava erken kararıyo, bi de o 14 şubat cumartesiye denk gelmişti*. malum cumartesileri erken paydos edilir genelde. bunun baba bey de eve gelmeden mavi'nin evde olması gerekiyo, vs vs...


mavi'yi eve bıraktım.


arka sokaklardan yürüdük evlerine kadar.


bi sokak kala apartmanlarına sarıldık birbirimize.


o bana teşekkür etti. niye teşekkür etti bilmiyorum. hediye işini de ucuza getirmiştim halbuki.


velhasıl kelam bunu yolladım eve.


ardından baktım.


uzağı yeterince göremeyen gözlerimi zorladım onu aaprtman kapısından girerken görebilmek için.


biraz flu gördüm ama idare ederdi yani.


sonra minibüs yoluna doğru yola koyuldum hali ile.


istikamet k.çekmece...


yoldayken de bi iki mesajlaştık ama bu anasıyla konustu heralde benle cok ilgilenemedi.


ben eve gidince ötmeye başladı benim telefonun mesaj sesinin nameleri.


önce "annem sana küsmüş" yazdı.


sebebini sordum.


tabii ki el sallama mevzusu.


"o kadar baktı kadın arkandan. zorla el salladı bana diyo küsmüş haberin olsun" diye yazmış.


ulan milletin anası kızının sevgilisine camdan tencere tava atar, bizimki trip atıyo amk.


anasına bak kızını al diye boşuna demiyolar demek ki.


tabii durumumu anlattım. utandığımı, çekindiğimi falan soyledim.


mavi yine barısmadı falan dediyse de ben konuyu değiştirdim tabii.


bi de bunun anasının tribini mi çekecem?


atıyosan sen at lan trip. anan niye bana trip atıyo. gitsin babana atsın.






o hafta içi hiç buluşmadık.


mavi'nin annesi ile bi iki işi vardı. annesi pedegog mu neymiş. normalde çalışmıyodu ama o hafta kadına bi çalışma isteği geldi amk.


iş aradılar buldular.


annesi ile ilişkisi çok başkaydı. hani arkadaş gibi derler ya, ikisi arkadaş gibiydi.


beraber gittiler iş görüşmelerine falan. hatta mavi okulda işe başlayan anasının yanında 3-4 gün işe gitti.


yalnız kalmasın falan filan...


benim de çok ses etmiyodum bu duruma çünkü malum 14 şubattan yeni çıkmıştı benim ekonomi ve bir hafta sonra, yani 21 şubat, mavi'nin doğumgünüydü.


o hafta ben köpek gibi ordan burdan para topladım milletten. hani istiyorum ki güzel bişey alayım kıza. sevgililer gününde bi kutu çikolata aldık ya bu sefer bari biraz şekil yapalım hesaaabı.


haftasonuna kadar volkan abi'den bi 400, eşten dosttan da 300, bi de benim hala oğlu mustafa'dan bi mini cooper buldum.


hani kızı bu sefer yürütmeyeyim hesaabı.


hafta içi buluşmadık ama telefon sayesinde amk hiç de ayrılmadık gibiydi.


hiç durmadan mesaj yazıyoduk birbirimize. işte tipik iğrenc türk çifti davranışları.


o mesajlarla bana o çikolataların geleceği yerleri, harfleri soruyodu ben de araya şartlar koyup söylüyodum.


"17. harfi soylerim ama bi kere öperim", "27. harfi söylersem 2 saat fazladan görüşcez" gibi...


cumartesi doğum günüydü mavi'nin.


ne hediye alacağımı düşündüm çok ama ne alınır amk hiç de anlamam.


airport'a gittim yenibosna'ya.


gezdim tozdum mağazaları en sonunda derimod'dan mont sectim bi tane. o ara cok modaydı amk şimdi durum ne karı montlarının modasında bilmiyorum.


tabii ben bedeni m aldım. kışın alta kazak mazak giyilir hesaabı. ama olur da bol falan olursa diye de değiştirme kartını eksik etmedim hediye paketinin kutusundan.


hediyeyi de aldım artık sadece saatlerin geçmemesi sorunu ile uğraşacaktım.


ama o kadar zaman bekleyen biri için inanın beklemek, hele ki sevdiğini değil sevgilini beklemek çerez amk.


ve cumartesi geldi çattı.


gece 00.00.01 itibari ile "doğum günün kutlu olsun mavim" mesajımı çekmemin ardından az bucuk sevgi pıtırcığı sözler, yarın ne yapılacağı, eve kaçta gidileceği, istiklal marşı ve kapanış sırası ile gece matinemiz son buldu.


ben de cok oturmadım uyudum.


sabah uyanabilen en erken saatte uyanıldı, o gün için hazırlanan kıyafetler giyildi. hani bayramlık giyerdik ya çocukken aynı öyle giyerdim mavi ile buluşacağım gün giyeceklerimi. çoğunu ilk defa giymiyodum belki ama hep onunla en yeni elbiselerimle buluşmaya dikkat ederdim.


bi başlık vardı sözlükte (gbkz. erkeklerin makyajsız kız sevme nedenleri) diye. orda da yazmıştım aslında "çünkü makyajlı kız kendine özen gösteren insandır. dolayısı ile karsısındaki de kendine özen göstermelidir.


yani; makyajlı kız bakımlı erkeğe layıktır.


bizim erkeklerin de yüzde bilmem kaçının kişisel bakımdan anladığı 100 küsür liralık marka ama ne sikime yaradığını, hangi mevsimin olduğunu bilmediği parfümü alıp sıkmak olduğundan genelde makyajlı kız sevmezler.


bu karşı taraf ile ya da fondoten tadı ile alakalı değildir çoğu zaman. sebebi "ne ka ekmek o ka köfte" durumundan kaçmaktır aslında"


işte bizimki de o hesap.


mavi öyle bi su perisi oluyodu ki yanımda ben de ona ayak uydurmaya çalışıyodum aslında.


yaptığı da bişey olsa!


sür kocaman mavi gözlerin etrafına koyu renkli kalemi ol su perisi.


bizimki öyle mi amk?


sakalı buluşmadan 2 önceki gün makine ile kes ki uzunluğu ideal boyda olsun, saçları wax denen zımbırtı ile şekillendir, ense kıllarını mutlaka aldır, üst baş temiz olsun, vs vs....


amk ben mi çok ökkeş'im yoksa bazı insanlar bu dış görünüş davasında doğuştan mı şanslı oluyo la?


hemen üst baş giyilmiş, elde hediye paketi koşa koşa metrobüse gittim.


amk hemen bizim halaoğluna gittim maslağa. arabayı alcam.


yaklaşınca o taraflara aradım bunu bi aksilik olmasın diye.


"abi ben geliyorum bi problem yok di mi?" dedim.


"gel gel ne problem olcak amk?" dedi.


apar topar gittim bunların dukkana.


amk bizimki arabayı temizletmiş. araba muhtemelen 4-5 yaşında vardı ama temizdi amk. bi de bu yıkatınca, pasta cila falan hepten gıcır gıcır olmuş.


bi de araba mavi amk.


açık mavi.


ulan ben rengini sormamıştım arabanın. nasıl sürpriz oldu bana. sevindim. malum, en sevdiğim renk mavi.


çok da durmadım direkt anahtarla ruhsatı istedim.


arabaya atladım hemen.


ben direksiyona oturup kontağı açınca direkt yakıt durumuna bakarım.


ulan bi baktım depo full amk.


bizimki de beni kesiyo uzaktan uzaktan.


anladı yakıt durumuna şaşırdığımı "ne sandın yarraam. güzellik olsun işte. getirirken de oyle gelmezse o depo sikerim ama" dedi.


"ayıpsın" şeklinde yavşakça bi yanıt vererek bastım marşa.


amk hani çok araba sürdüm. türlü türlü arabalara binmişliğim var ama şu mini'lerdeki serilik... yok amk başka arabada. hani bi araba daha söyle buna tercih edeceğin deseler bmw 2002 derim amk. onlarda güzeldir. 2002 diyince 2002 model sanan oluyo. yok aga benim dediğim araba 70 model. internette arayın bulursunuz hemen. new class olarak da geçer kimi yerde.


yolda hemen mavi'ye attım bi mesaj.


"uyandı mı mavim?"


amk artık aşk böcüğü kıvamına geldik. isimlerimizi birbirimize sadece kavga ederken kullanıyoduk.


5 dakikaya cevap geldi; "aşkım ya ben daha yeni uyandım :( neredesin sen"


"daha leventteyim geliyorum acele etme bitanem" yazdım yolladım amk.


"sen arabayla mı gelceksin?" yazmış.


"evet aşkm" yazdım. artık oyle cok askım yazıyoduk ki birbirimize ı harlerini aradan atmaya baslamıstık amk. bak bak bak ilişkinin hızına bak...


"tamam bitanem dikkatli gel" yazdı ben bitanemi iki üç kere okuyup yola devam ettim.


altımdaki araba emanet, vakit de var. hali ile altımdaki cooper'ı aldım 4 şeritli otobanın sağdan ikinci şeridine tın tın ilerlemeye başladım mavi mavi en mavi'ye doğru...


yarım saat sonra şenesenevler'deydim.


mavi ile yolda mesajlaşmadık hiç. muhtemelen o da hazırlanıyodu.


o mesaj atana kadar atmayayım mesaj da kızın iki ayağı bi pabuca girmesin dedim, atmadım mesaj falan. oturdum arabaya bekledim mesaj atmasını.


arabada otururken az ötedeki cd satan bi dükkan çekti dikkatimi.


lan dedim gideyim en happy birthday'li şarkı neyse onu çektireyim cd'ye.


atladım arabadan hemen girdim dukkana.


bi kız oğlan koymuşlar tezgaha o bakıyo dukkana msn ve facebook'tan arta kalan zamanlarında.


"selamün aleyküm" dedim.


amk allahın selamını "buyrun" diyerek aldı göt.


"birader cd yapıyomusunuz?" diye sordum.


"evet" dedi.


"ya benim arkadaşımın doğum günü bugün. bana bu doğum günü şarkısı var ya happy birthday to you diye onu çeksene cd'ye" dedim.


"tamam" dedi kurcaladı bilgisayarı. mp3lerin olduğu dosyayı falan aradı ama bulamadı şarkıyı. internetten indirdi hemen amk.


koydu cd-room'a bi cd, "başka ne koyalım?" dedi.


amk başka ne koycan? dediğimizi koy işte.


"yok birader sadece o şarkıyı koy sen" dedim.


"isterseniz cd'de çok yer var başka şarkılar da koyabiliriz" dedi.


amk mesaj gelcek hemen gitmem gerekecek, işim acele halimden belli daha laf kalabalığı yapıyo amkcık.


sanki korsan cd'ci değil de şenesenevler müftüsü amına koduğum, bana cd'yi israf etmeme vaazı veriyo.


"iyi o zaman aldığı kadar o şarkıdan koy. öbür senelerdeki doğum günlerinde de dinletirim" dedim.


bozuldu yavşak. pis pis baktı amk. ama önce o başlattı. ben kaşınanı kaşıdım.


5 dakka sürmedi çıkardı cd'yi koydu cd poşetine verdi elime.


lavuk bana kıl oldu ya amk dedim dur şu götü deneyeyim.


"birader sen bi çalsana şunu pc'den. sonra uğraştırma beni" dedim.


hepten gıcık oldu. ama sike sike de kontrol etti.


"borcum kaç para?" dedim verdim parasını çıktım amk.


bindim arabaya.


normalde hiç öyle huylarım yoktur ama dur dedim bi de ben deneyeyim cd'yi. nasıl olsa vakit var. mavi mesaj çekene kadar bekleyecez.


cd'yi çıkardım itinayla poşetinden. sanki cd değil de kaşıkçı elmasını tutar gibi tuttum. hani çizilmesin hesaabı.


ulan bunu taktım teyipe ama bi bok çalmıyo.


çıkardım geri taktım. yok amk yine yok.


bi daha çıkardım, hoh'ladım cd'ye sildim geri taktım, yok amk yine yok.


hemen fırladım cd'ciye.


girdim içeri.


"birader bu çalışmıyo" dedim.


yavşak oflaya poflaya başını kaldırdı monitörden.


aldı cd'yi taktı bangır bangır çalıyo amk.


ulan mahçup da oldum tabii.


"birader valla şimdi arabaya taktım çalmadı" dedim.


"beyefendi desenize arabada diye. ben mp3 olarak yaptım. track yapalım arabada dinleyecekseniz" dedi.


ulan amına koduğum, sen bana cd yaptırmadan önce bilgi formu mu verdin de ben onu yazacam oraya?


sor işte amk nerde dinleyecen diye.


karşılıklı suratlaşmalarla tekrar yaptı cd'yi.


borcumu sorunca bişey istemez dedi ama ben o gavata borçlu kalırmıyım?


5 lira uzattım, "sen de iş yaptın olmaz öyle" dedim çıktım dükkandan.


hemen arabaya atladım amk.


tekrar denedim cd'yi.


tamaaam. bu sefer çalıyodu.


bu cd'ciye kıl oldum ya dedim dur bunun dukkanı yakınında beklemeyeyim ileri gideyim daha.


biraz ilerledim. 14 şubatta mavi'ye tweety oyuncağı aldığım dukkanı gördüm.


hemen çektim kenara arabayı. gittim dukkana.


amk o dukkanı çalıştıran adamı da bi görseniz, yarım dunya ibne. yemiş yemiş sıçmamış.


o looney tunes oyuncaklarının dibine yanaştım hemen.


tazmanya canavarı olana takıldı gözüm. amk benim jenerasyondan her erkek çocuğu, hatta bazen kız çocukları, illa ki kendini tazmanya canavarı sanıp abidik gubidik sesler çıkararak etrafında dönüp tazmanya canavarcılık oynamıştır heralde.


onu da aldım bi hediye paketi yaptırdım tekrar arabaya bindim.


arabaya binince telefon öttü.


"aşkım nerdesin?" yazmış mavi.


"seni bekliyorum pıtırcık" yazdım yolladım.


o pıtırcık nerden çıktı, nasıl yazdım hiç bilmiyorum amk.


doğaçlama yavşadım sevgilime.


"pıtırcık :)" yazmış yollamış. hoşuna gitmiş çok.


ben daha cevap yazamadan bu ikinci mesajı da attı; "pıtırcık mıyım ben?"


ulan dedik amk bi kere, sike sike öylesin diyecez.


"evet şüphen mi var?" diye cevap yazdım.


":)" gülücük yapmış sadece yolladığı cevapta.


ulan biz birbirimize yavşıyoruz ama bu hala gel falan demedi bana.


"hazırsan sizin apartmanın oraya geliyorum" yazdım.


"gel aşkım" yazdı.


o değil de, ulan ben mavi'ye hiç aşkım demedim.


şimdi farkettim amk.


hani mesaj yazarken ı harfi dusuk "askm"lar kullanırdım ama öyle aşkım falan demezdim hiç.


kamuya mal olmus sevgi sözcüklerini kullanmayı tercih etmediğimdendi sanırım. ben daha çok kendi imalatım olan sevgi sözcükleri kullanırdım.


ama şimdi düşününce,


keşke deseydim amk...


mavi'lerin kapının önüne giderken mavi bi daha mesaj attı.


"aşkım araba ne renk?"


"ne renk olabilir???" yazdım en 3 soru işaretlisinden.


"mavi :)" yazmış.


"yok be kırmızı. kırmızı olsun 3 kuruş fazla olsun" yazdım ibneliğine.


gelen cevap takdir edersiniz ki "peki :(" oldu.


apartmanın önüne gelince "geldim ben aşağıdayım" yazdım yolladım.


"çizmelerimi giyiyorum" yazmış yollamış.


ulan arabayla gidicez, dışarda kar yok, tamam biraz atıştırıyo yağmur ama sağanak da yok, bu kızlar neden bi saat uğraşıp o çizmeleri giyer arkadaş?


abartmıyorum tam 10 dakika sürdü 5. kattan apartman kapısına inmesi.


apartman kapısı tam solumda kalır gibi ayarlamıştım duracağım yeri.


çıkınca hemen beni gördü tabi.


baktı ki araba mavi, sevindirik oldu. gamzeleri belirdi 20 metre öteden. e tabii benim de salak bi gülümseme peydahlandı yüzümde.


koşar adım bindi arabaya.


öptüm ben bunu hemen, hoşgeldin hoşgittin falan derken bastım marşa ilerledik bi 10-20 metre.


"ya dur anneme el sallayayım" dedi.


hemen baktım dikiz aynasına arkadan gelen giden yok zınk diye durdum yolun ortasında.


mavi baktı tabii mal mal napıyo bu mal diye.


"niye durduk aşkım?" dedi ama hiç cevap bile vermeden açtım kapıyı indim aşağıya.


camdan bize bakan annesine el salladım geri bindim arabaya.


mavi gülsem mi gülmesem mi triplerindeyken "ya geçen sefer utandık anandan küstü bize. bi daha el sallamazsam valla vermez kızını bana" dedim.


güldü.


"vermezse kaçarım ben sana aşkım" dedi.


bu sefer ben güldüm.


eline uzandı elim. çekti elini "ama o zaman geldiğinde bana güzel bi evlenme teklif edeceksin" diyerek.


ilk defa evliliğe dair, geleceğimize dair 3-5 kelimelik de olsa bi sohbet etmiştik. ne güzeldi.


"ya sen boşver teklifi meklifi de şu ön camın orda bi cd var tak sunu da biraz müzik olsun arabada" dedim.


bozuldu hafiften. eee tabii benden "senle evlenirim" mesajına daha büyük bi tepki bekliyodu haklı olarak ama şimdi sırası mı?


değil amk.


şu doğum günü mevzularını halledelim de sonra çooooook hayal kurarız biz senle.


yola baktığımdan tam yüz ifadesini göremedim ama hissediyodum, tahmin edebiliyodum az çok. kocaman açılmış gözler, kalkık kaşlar, "bişey diyeyim de onun da canı sıkılsın" düşüncesi ile konusmaya hazır yarım aralık bir ağız ve pek tabii ki "hiç bişeyim yok yae" havası...


cd'yi taktı. arkasına yaslandı.


hani bu cd'yi takınca bi 3-5 saniyelik "reading...." mevzusu var ya o anda bizimki kolları da bağladı.


bağladı da çok sürmedi o bağlılık.


melodinin girmesi ile anlaşıldı tabii ki çalan şarkının ne olduğu.


sağa çektim.


"iyi ki doğdun canımın içi" dedim.


sarıldı.


ben daha sıkı sarıldım.


arka koltukta hediyesi vardı onu verdim.


zaten poeşeti görünce az çok anlamıştır amk ne olduğunu.


tahmin ettiğimden daha çok sevindi.


"beğendin mi?" dedim.


"aşkım çok beğendim ya" dedi.


bi daha sarıldı.


ben bastım marşa solumu kontrol ederek, sola da sinyali vererek tekrar koyulduk yola.


"nereye gidiyoruz aşkım?" dedi.


"kuruçeşmeye" dedim.


"heppi börtdey tu yu" nidaları eşliğinde geçtik karşıya.


40 dakikaya kuruçeşmedeydik.


kuruçeşme dediğim yer bu turkcell arena var ya konserler veriliyo falan orası amk. bebek ile ortaköy arası.


orada macrocenter'ın yanında bi cafe var aşk cafe diye.


fiyatları ne pahalı ne ucuz bi yer.


oraya gittik.


ama tabii biz kafamıza göre gittiğimizden deniz kenarı bi yer bulamadık. meğer rezerve gerekiyomuş amk. bilsem arar "reserve" der kapardım ama bilmiyodum ki amk.


neyse biz geçtik ordaki garsonlardan biri bize çardak altından çok güzel bi yer ayarladı sağolsun.


amk deniz kenarı neymiş? orda millet niye oturuyo? yanlarında mavi bişeyler olsun, az da manzara izleyeyim diye. ulan yanımda mavi, masmavi bişey var. ee bana ondan güzel manzara da olmaz.


yani nasıl ki trabzonlulara her yer trabzonsa bana da mavi ile her yer deniz kenarı amk.


mavi yanıma oturdu. o da beğendi oturduğumuz masayı.


"buyurun hoşgeldiniz" diyerek sipariş almaya geldi garson.


"aga biz çok açız" dedim.


mavi ayağıma vurdu. utandı heralde.


garson "hemen doyuralım beyefendi" dedi.


"valla doyurun siz bunu" dedi mavi.


"aga sen bana melemen yolla üç kişilik. bal kaymak falan da olsun. domates ile peyniri eksik etme sakın" diyerek girdim araya. melemeni de 3 kişilik söyledim ki 1 kişilik mavi yese kalanı ben yerim amk.


garson gidince mavi 3 kişilik melemen mevzusunu açtı gülerek.


"aşkım ne hayvansın ya. nasıl yiyeceksin o kadar melemeni?" dedi.


kolumu attım omuzuna.


"valla kızdırma seni bile yerim" dedim.


o ara aklıma bişey geldi.


kalktım ben bi ellerimi yıkayayım bahanesi ile.


lavaboya gidicem diye arka taraflara doğru yürüdüm. maksat mavi beni görmesin. bizden sipariş alan garsona kaş göz ettim. anladı onu çağırdığımı. geldi hemen yanıma "buyurun beyefendi" diyerek.


"aga sizde pasta var mı?" dedim.


bumuydu amk söyleyeceğin der gibi baktı suratıma ve "var efendim" dedi.


"iyi o zaman mum da vardır" diye sonnunda soru işareti olmayan bi soru cümlesi yönelttim buna.


"mum mu lazım anlamadım efendim" dedi.


"dur anlatacam birader. bu yanımdaki benim kız arkadaşım. bugün doğum günü. sana hani melemen söyledik ya biz. sen şimdi o melemenin üstüne 2-3 tane mum dikiyosun tamam mı?" dedim.


şaşırdı amk adam.


"ciddisiniz değil mi?" dedi.


"ciddiyim tabii. ben şimdi gidiyorum içeri sen ayarlarsın tamam mı?" dedim.


"beyefendi mum nasıl duracak yumurta üstünde?" dedi.


haklı amk. durur mu?


durmaz.


ama sucuk olursa yumurtanın içinde birer dilim o zaman durur.


"aga sen 3 tane biraz kalın dilim sucuk kızarttır. o mumların içine girdiği sivri zımbırtı sucuğun üstünde durur" dedim.


"tamam" dedi çok da anlamaya anlamaya.


"bak sana güveniyorum he" dedim geçtim mavinin yanına.


masaya gittiğimde kahvaltılıklar gelmişti masaya.


ama daha melemen yok tabii.


mavi beni görünce "aşkım neredesin ya?" dedi.


"elimi yıkadım" dedim.


"kendime de sana da çay söyledim" dedi.


ulan hiç de sevmem çayı ama mavi söylediyse zehir olsa içerim amk.


"iyi yaptın canım benim" dedim.


"ya sen bana sabah ne güzel pıtırcık dedin şimdi demiyosun" dedi.


"ya ne bileyim oyle yazdım içimden geldi" dedim.


"dilinden de gelsin o zaman" dedi.


"ya ben de sana güzel şeyler söylüyorum" dedim suçu üstümden atmaya çalışır gibi.


"hee çok söylüyosun. anca 'cağumuniçi' diyosun" dedi.


güldüm.


"iyi o zaman artık pıtırcık da derim arada" diyince düzeldi yüzündeki trip su hava.


"diyeceksin tabii" dedi.


biz kim kime hangi aşk böcüklüğünü yapacak diye kararlaştırırken menemen üstünde 3 adet mum ile geliverdi önümüze.


mavi görünce üstüne mum dikilmiş menemeni şaşırdı haliyle.


garson "doğum gününüz kutlu olsun" diyerek bıraktı önümüze tavayı.


aşçı şekil yapmış amk.


pul biberlerden kalp yapmış melemenin üstüne. nasıl becerdi bilmiyorum ama doğaçlama yapmış herif sağolsun.


garson bırakıp gidince melemeni mavi bişey demeden ama "manyakmısın sen" der gibi baktı yüzüme.


"ya sabah sabah pasta mı yenir canımın içi?" dedim. biraz da tırstım beğenmedi diye.

No comments:

Post a Comment