Monday, March 31, 2014

FerahFeza ve Enkaz



Craft'ın Garaj'ını izler izlemez Enkaz'ın biletlerini de almak için hemen telefona sarılmış ve Mart ayına kadar tüm biletlerin tükendiğini öğrenmiştim. O yüzden Cumartesi günü başka bir tiyatro için yer ayırttım. Ama o da ne? Öğlen iPad'de gazete okuyup, arada bir de Twitter haberlerini kontrol ederken Craft Tiyatro'nun "Bu akşamki Enkaz oyunumuz için 5 kişilik yer açılmıştır" tweet'ini gördüm ve elbette bu fırsatı kaçırmayarak biletlerden ikisini kaptım. Artık bir hafta içindeki ikinci Craft buluşmasına da hazırdım. 






Kutlamaya bahane arayan bizler için Enkaz'a o günün öğleninde bilet bulmak yeterince iyi bir bahane oldu. Birkaç saat içinde cin tonik eşliğinde "denesek, denesek, nereyi denesek" konuşması yapıyorduk.:) Ve bir süredir aklımda olan, hatta bir kere öğlen gitmek isteyip, akşam açıldığını öğrenerek kapısından döndüğümüz FerahFeza'yı deneyelim dedik. İstanbul'da -ve özellikle Karaköy'de- denenecek mekanlar listesi bir türlü azalmıyor farkında mısınız? Şikayetçi değilim elbet, ama bu durumun seyahat ve yemek gibi keyif konularını bile bir süre sonra görev adamı ciddiyetiyle deneyimlemeye başlayan benim üzerimde biraz da olsa baskı yarattığı doğrudur: "Eyvah! Bir sürü yeni yer açılmış ve hiçbirini görmemişim!" :)






ferahfeza ve enkaz 1






Neyse, bırakalım bu minik şımarıklıkları da gelelim FerahFeza'ya. Mimarlar Odası'nın teras katına çıkıyorsunuz. Terasta olduğunuz için leb-i derya bir manzara göreceğinizi sanmayın ama, çünkü öndeki binaların engeline takılarak ancak kesintili bir manzaraya sahip olabiliyorsunuz. Çalışanlar dozunda ilgili ve güleryüzlüler. Yemekleri ise bir harika. Gerçi o enfes küçük soğuk tabakları ve küçük sıcak tabaklarından ana yemeğe yerimiz kalmadı ama bu kadarı bile yetti o menüde her şeyin ne kadar leziz olabileceğini anlamamıza. Bir tek fasulye micmerini çok özellikli bulmadığımı söylemeliyim. Onun dışında söylediğimiz trüflü patlıcan salatası, üzerinde pekmez ve susam gezdirilmiş yufkaya sarılı keçi peyniri, baharatlı kalamar ve humusumsu yatağında servis edilen karidesler muhteşemdi. Biz akşam 18:00 gibi erken bir saatte orada olduğumuz için yer bulma sorunumuz olmadı. Ama siz akşam gitmeden mutlaka rezervasyon yaptırın derim. Ve mutlaka da gidin, çok güzel bir yer. 






Karnımızı doyurduğumuza göre ruhumuzu doyurma zamanı geldi. Artık saat 20:30'da başlayacak Enkaz'ı bekliyoruz heyecanla. Ve yine beklediğimize fazlasıyla değen bir oyun var karşımızda. 






ferahfeza ve enkaz 2




10 kişinin hayatından bir kesite tanıklık ediyoruz. Kendi anlattıkları hikayeler var. Biri bir kafede oturmuş birlikte olduğu adamı bekliyor mesela, bir diğeri bebeğini aldırmış, biri üniversitedeki evli hocasıyla aşk yaşamış, biri çok komik olduğuna inandırılmış ve amatör bir stand-up'çı olarak tutunmaya çalışıyor, vs. Sıradan gibi görünen bu hikayelerin kişinin ruhunu enkaz altında bırakmış olduğunu anladığımız o anı, o çözülme noktasını adeta nefesinizi tutarak izliyorsunuz. Galiba en etkilendiğim -ve hatta dağıldığım- hikaye Gözde Kansu ve İbrahim Aslan'ın Ölüler Diyarı oldu. İkinci favorim ise ilk sırada yer alan Sırılsıklam Hoşlaşma'ydı. Berrin Şeker Civil'in oyunculuğuna bayıldım. Aslına bakarsanız bu genç oyuncuların hepsinin oyunculuklarına bayıldım. Dekor, kostüm, müzik, vs yardımı olmaksızın tamamen insanın iç dünyasındaki dalgalanmaları yansıtmak çok zor iş olsa gerek. Ve hepsi de bunu çok iyi başarmışlar. Craft Tiyatro benim için bu sezonun favorisi olmaya devam ediyor. Mart'ta yeni oyunlarında da buluşmak üzere şimdilik onları hoşça bırakıyorum.:)

Henüz tanışmadıysanız Craft'le mutlaka en kısa zamanda tanışın. İki oyununu da kesinlikle görmenizi tavsiye ediyorum. Biletler Biletix'ten veya gişeden telefonla alınabilir. Tel0212-249 22 23 - 0545-249 49 67


Şimdiden iyi seyirler...














Thursday, March 27, 2014

Şam Tatlısı


Geçtiğimiz hafta hayırlı bir iş için İskenderun'daydık. Ablamın oğlunu nişanladık geldik. O taraflara giden varsa bilirler mutfağı çok zengin ve lezzetlidir. Oruk, Hatay usulü lahmacun, sürk, humus, tepsi ve kağıt kebabı, çeşitli mezeler, Tabi ki hastası olduğum Künefe, Çıtır Kabak Tatlısı.. Bugün sizlerle paylaşacağım tatlı da yine o taraflardan.. Şam tatlısı yeni gelinimizin ablasının tarifi. Hafta sonu akraba günümüz için yaptım. İçinde ne yağ ne de yumurta var. Çok hafif ve lezzetli bir tatlı. Taze taze sizlerle paylaşmak istedim.


sam tatlisi 1
Malzemeler: 

500 gram irmik

3/4 su bardağı şeker

1 su bardağı yoğurt

1 tatlı kaşığı tarçın

1 su bardağı su

1 tatlı kaşığı karbonat (üzerine birkaç damla limon sıktım)

2-3 çorba kaşığı pekmez

Süslemek için fıstık ya da badem

Şerbeti:

3,5 su bardağı şeker

4,5 su bardağı su

Birkaç damla limon

Yapılışı: Bu tatlıda şerbet soğuk olacağı için önce şerbeti kaynattım. Soğumaya bıraktım. Fırınımı 180 dereceye ayarladım. Pekmezin yarısını büyük kare borcamın tabanına sürdüm. Bütün malzemeleri karıştırıp yoğurdum ve borcama yaydım. Kalan pekmezi hamurun üzerine sürdüm. Bademle süsledim ve ısınmış fırında 35-40 dakika iyice kızarıncaya kadar pişirdim. Fırından aldıktan sonra birkaç dakika dinlendirdim ve şerbetini döktüm. Bir gece dinlenince daha lezzetli oluyor.


sam tatlisi 2



HORTUMLU MOTİFHAVLU KENARI

Merhaba sevgili web sitesi okurlarimiz. Yogun istek üzerine sizlere bugün HORTUMLU MOTİFHAVLU KENARI yazisini paylasmaya karar verdik.


Sırma İple Örülmüş Halkalı Havlu Kenarı ...



Halkalarla yapılmış hem kolay hemde çok gösterişli bir kenar danteli örneği...;Halkalarla değişik modelleri buradan bulabilirsiniz.


hortumlu motifhavlu kenari 1


 Havlu altın rengi çiçek işlemeli, pullu ve çok pılrıltılı... Havluda yalnız beyaz ve sırma renkleri olduğu için pikosunu  sırma renk ikili bir piko deseni yaptım. Bizim kız sarayda yetişmiş sanki, masallarda olur ya, yedi deveye yüklenir sultanın çeyizi. Bizimkine yedi deve yetmeyecek :) 


hortumlu motifhavlu kenari 2


Atmış adet küçük halkayı (yaklaşık 1cm çapta) istediğiniz renk iple, iki kere tığ üstü alıp 4'lü terabzan yapıp 4 zincir çekip halkaya sabitleyin, tekrar 4 zincir 4'lü trabzan, şeklinde örerek 60 motif yapın. Kontürleri için altın, gümüş veya başka bir renkleönce 15 tanesini yarım sık iğne örüp birleştirin. 15. ye gelince geriye dönüp2. sıranın ilkini yarım, 3. sıradaki teki tam, dönüşte yarım bıraktığımızı bir sonraki trabzan dörtlüsüne kadar, ikinci sıra için bir motif tam, alt sıraya kadar tamamlayın. Diğer üçgene kadar sık iğne üçgende tekrar aynısı  olacak şekilde örün. İsterseniz içine boncuklarda dikebilirsiniz. Öyle de çok şık oluyor...



Bu konu hakkinda daha cok bilgi gorebileceginiz kaliteli bir web sayfasi : hortumlu kolay havlu kenarları

Monday, March 24, 2014

babet patik nasıl örülür

Merhabalar degerli web sitesi ziyaretcilerimiz. Yogun talep üzerine sizlere bugün babet patik nasıl örülür yazisini paylasmaya karar verdik.

Onerdigimiz diger makale : orgulu coraplar

KURAMSAL HİNT- AVRUPA DİLLERİ’NİN SONU !..




kuramsal hint avrupa dilleri nin sonu 1
Yıllar önce Paris’te yapılan Etrüsk sempozyumu’na Etrüskleri ve Ön-Türkçe imek/olmak/etmek fiillerinin çekimlerini göndermiştim. O sıralarda öğrenci olan ben, Fransız Türokoloji şubesinin yöneticilerinden, işlerine karıştığım için azar işitmiştim. Ayni makaleyi Stanford Üniversitesinde Cavalli-Sforza ile Kembriç’te Colin Renfrew’a göndermiştim. Cavalli-Sforza,  

Ben genetikçiyim, fakat makale çok ilginç, gereğinde inceleyeceğim” diye cevap vermişti… Yıllar sonra Hint-Avrupa dillerinin çöküşünü bana CNRS’teki bir arkadaş, G.Nougarol,

Ön-Türkçenin varlığı meydanda” diye bildirdi.


Dillerin belkemiğini oluşturan imek/ olmak/ etmek/ fiillerinin Ön-Türkçe olduğu itiraf edilmiş oldu. Hint-Avrupa uygarlığı ve dillerin serüvenini aşağıda okuyalım:






Dil’i, yazı’sı ve din’i dışarıdan gelen ve bu haliyle acınılacak durumda olan Avrupa, dil’inin kökenini bulmuş olduğu hayaliyle yakın zamanlara kadar mutlu yaşamıştı; Bu, şöyle olmuştu:


Önce, Hint Avrupa Uygarlıkları teorisi ortaya atılmıştı: (1)






“…Baş Hâkim (chief of the Supreme court of judicature, Bengal) Sir Williams Jones 1783 yılında (228 yıl önce) Londra’dan Kalkütta’ya tayin olunca hemen Sanskritçe öğrenmeye başlar ve bu dildeki


·            ASMİ, ASİ, ASTİ çekiminin Lâtince’de


·            SUM, ES, EST ve Grekçe’de


·            EİMİ, Eİ, ESİ şeklinde olduğunu hayretle görür. Bu alanda eser yazan Franz Bopp (1791 – 1863) Sir W. Jones’la ayni kanıyı paylaşır ve bu şeklide, önce İNDO-CERMEN (dili ya da dil ailesi) kavramı doğar…”






Zamanla bu kavram altında tüm Batı Dil ve Uygarlığını toplayarak ona


·            HİNT-AVRUPA UYGARLIĞI adını verirler. Fakat araştırmalar derinleştikçe, önce UYGARLIK kavramı çözülmeye başlar. Örneğin, DENİZ sözcüğü tek müşterek bir sözcük değildir. Bu türden pek çok ad ve kavramın ayrı ayrı ifade edildiği görülür. (2). Bu dillerin bel kemiğini oluşturan bu İMEK / OLMAK fiilinin dışında yapılan köken araştırmaları asla bir sonuç vermez. Bu haliyle HİNT-AVRUPA KURAMSAL UYGARLIĞI  ikinci kattan inşa edilmiş bir binaya benzer.


·             Bu endişenin farkında olan ilk ve büyük Hint-Avrupacılar  arasında olan George Dumezil, yaşamının son günlerinde büyük bir şüpheye düşer ve sonuçta Hint-Avrupa Uygarlıklarını ÇOK YAZARLI BİR ROMAN olarak vasıflandırır.(3)


Bu çıkmazdan kurtulmak için Hint-Avrupa Uygarlıkları sınırlandırılarak ona HİNT-AVRUPA DİLLERİ adı verilir.






Verilir, ama…?  Burada büyük bir parantez açacağız:


·            Batılılar, tarihten gelen ön-fikirlerle, diller, kültürler  ve uygarlıklar konusunda araştırmalar yaparken tüm dillere ve hattâ DRAVİTÇE’ye bile başvurmuşlar ve fakat asla Türkçe’yi düşünmemişler ya da düşünmek istememişlerdir…Bu nedenle de 223 yıldan beri aradıkları Hint-Avrupa dillerinin kökenini bulamamışlardır. Gerekli köken bize Kâzım Mirşan tarafından verilmiştir:






Hint-Avrupacılar LEOPAR sözcüğünün tipik  bir örnek olduğunu ve bu sözcüğün tüm Hint-Avrupa dillerinde müşterek bir kelime olduğunu ileri sürmüşlerdir.


Fakat!...


·            Kökende Ön-Türkçe  LUU-BARŞ bulunur…Bizde PARS olmuştur… Devam edelim… Bir öteki iddia:


·            SETTE (7) sayısının tüm dillerde müşterek söylendiğini gururla iddia ederler; gerçekte ise, köken Ön-Türkçe’dir …ËZ-ËDİ, yani kutsal demek olan bu sözcük


·            Yakutça’da SETİ, Orta Asya’da, Qazaklar’da CETİ, bizde YEDİ olmuştur ve de


·            Lâtince’ye Etrüsklerle SETTE, İtalyanca’ya aynen SETTE, Fransızca’ya SEPT, İngilizce’ye SEVEN, Almanca’ya ZİEBEN


·            Eski Hintçe’ye SAPTA,  Farsça’ya SEB’A, Çince’ye Çİ halinde geçmiştir.






Bir örnek daha; YILDIZ:


·            YULTUZ, YILTIZ, Ön-Türkçe; YULDIZ, Tatarca; CULDIZ, Qazaqça ; SILTIS, Altayca; SILTIR, Çuvaşça; STEÎRK, Kürtçe; SİTARE, Farsça; STAR, İngilizce; STAR, Almanca, STERN ; STELLA, Lâtince ve italyanca, ASTRON, Yunanca; ASTRE, Fransızca; ZVEZDA Rusça…


·            AS’qan, AS/tan’a dönüşmüştür; Tanrı  Bïl’inde, cennette AS/ılı olmak, SiTAN şekliyle Acemce sanılmıştır, örneğin, Ermen/İSTAN… Aslı Ermen/ASTAN’dır.. Türk/ASTAN,  Bulgar’ASTAN vb…


·            İERÜÜN; “sahip olma..ülke”fili… İA ya da İe şeklinde tüm dünyaya yayılmıştır:


         Türk/iye, Turqu/IE, Turch/İA…İtal/İA, İtal/İE…Columb/İYA…Columb/İE…Boliv/YA, Boliv/İE vb..


  • UB-URUQ; Yüce şehir, BURG…Magde/BURG…  Ham/BURG…Stras/BURG Vb..



kuramsal hint avrupa dilleri nin sonu 2
Fakat asıl  şimdi, İM/ek(im-güzel/İM…) ve OL/mak ( zengin OL/dum), ET/mek (telefon ET/tim) fiillerinin kökeninin Ön-Türkçe olduğunu göreceğiz. Bunun için tarihin derinliklerine, Bitig taşlar üzerinde Ön-Türkçe okunmuş olan Ön-Türkçe'ye başvuracağız ve BEN/İM…SEN/SİN…”O/DUR” fiilinin ilk ve köken hâlini göreceğiz:


ËSİ – ËM…ESİ-ËÑ…ESİ : Ësi… Bu köken fiili, Hint-Avrupa Kuramsal Dillerin kökeninde,belkemiğinde görürüz.(5)


·            ASMİ…  …ASİ…….ASTİ


·            EİMİ………Eİ……   ESTİ


·            SUM………ES……..EST….






(Ësi, Kürtçe’de EZE şeklindedir)


Çince’de WO-SIN…Nİ-SIN…TA-SIN’dır.






ËSİ, Lâtince ve İtalyanca mastar hâlinde, ES/sere’dir.


ET/mek, Fransızca’da ÊT/re’dir.






I AM ile Ësi-Ëm  arasındaki benzerlik… Tatarca ve Etrüskçe’deki MİN-BİN‘in Almanca’da İCH-BİN, Holandaca’da İCK-BEN oluşu …Hint-Avrupa Dilleri Teorisi’ne şüpheyle bakabilmek  için gerekli olan gerçeklerdir.






Kâzım Mirşan bu gerçekleri 1983 yılında, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü tarafından basılan Proto-Türkçe’den Bugünkü Kürtçe’ye başlıklı kitabında açıklamıştı.


Bu konuda onun tümüyle haklı olduğu;


·            Centre National de la Recherche Scientifique (Fransa Bilimsel Ulusal Araştırma Merkezi- C.N.R.S.) in


·         Eylûl 2000 tarihli ve 386 sayılı haber bülteninin 8’inci sahifesinde verilen açıklamalarla aydınlığa kavuşmuştur; aşağıya, bu bültenden bizi doğrudan ilgilendiren paragrafları alıyoruz (6)






‘’....Yirminci yüzyılın önemli bir bölümünde arkeoloji, dil bilimi ve nüfus genetiği disiplinleri, her biri kendi yollarını çizdiler, kendi yöntemlerini belirlediler, kendilerine özgü hedefler belirlediler ve kendi bulgularını elde etmeye çalıştılar. Son yirmibeş yılda ise Anglo-Sakson ülkelerde bu üç disiplini bir araya getirmek için büyük çaba harcanmıştır. Bu çabalar İngiliz arkeolog Colin Renfrew tarafından ‘‘yeni sentez’’ olarak adlandırılmıştır. Bu alandaki çalışmalar, önceki yüzyıl çalışmalarını önemli ölçüde geride bırakmıştır.


Genetik uzmanları ve dil bilimcilerce yürütülen ortak çalışmalar (örneğin, Stanford Üniversitesinden Cavalli Sforza, Greenberg ve Ruhlen) insan gurupları arasındaki genetik bağların, diller arası bağlara paralel olduğunu göstermişlerdir. Gerçekten de, dünyanın bir çok yerinde (Afrika, Avrupa, Çin, vb.) biyolojik nüfus dağılımı ve dil dağılımı arasında önemli paralellikler saptanmıştır.


Bunun sonucu olarak, dil bilimi alanında, dil tipolojisi ve dil sınıflandırması hakkında, yeni hipotezler zorunlu olmuştur. On sekizinci yüzyıl sonları ve on dokuzuncu yüzyıl başlarında, dil bilimcilerce ortaya atılan Hint-Avrupa dilleri karşılaştırmalarının, tamamıyla yalanlanma zorunluluğu ortaya çıkmıştır.


Bir kaç hipotez, dillerin birkaç üst-aile olarak guruplandırılmasını öngörmektedir (Avrasyatik, Dene-Kafkas, Nostratik, Nilo-Saharan, Amerindien, Hint-Pasifik, Avustrik); Böylece, örneğin, Hint-Avrupa gurubunun kendisi, Altay gurubu dillerle, aynı üst-aile’nin dalları olmaktadırlar ki, Fransızca Türkçe ve Mançuca gibi birbirinden farklı diller, bu üst-aile içine girmektedir...’’


Bu açıklamalardan vardığımız sonuçlar:






1-     Altay dillerin gurubu - büyük bir olasılıkla, unutturulması,  kültür dünyasından silinmesi için – adı değiştirilerek, ona ASİANİC, Asyalı denmiş ve fakat, nerede ve ne zaman olduğu belirsizleştirilmişti.


2-     Bir değerli profesörümüz ise, Altay dilleri yerine BİTİŞGEN diller deyimini kullanarak, Almanca’yı,  üstü kapalı halde ileri sürmüştü; Çünkü Almanlar, kökenlerinin Hititler’e dayandığı iddiasında idiler ve çünkü, Hititçe’de Almanca’ya benzer sözcükler vardı...Hititçe sözcüklerin kökeninde  Ön-Türkçe’nin bulunduğu bilinmemektedir.      


(Centre National de la Recherche Scientifique – Paris)’in, Eylûl 2000, bülten no:386’ sa.8’de okunacağı üzere


·         Altay dil gurubu, değerine yeniden kavuşmuştu.






Batılı araştırmacılar, son zamanlara kadar,  buldukları her yere Hint-Avrupa Dili Damgası’nı yapıştırmışlardır. Bu davranışın ne büyük yanılgılara yol açmış olduğunun ortaya çıkması ve bu yanlışların düzeltilmesi çok zaman alacak, tarih ve kültür tarihi yanlışlar arasında yol almaya devam edecektir; henüz, Hint-Avrupa Dilleri Teorisi’nin terk edilmesi gerektiğinin büyük kitlelere yayılmamış olduğu düşünülürse, yanlışların ne kadar derin ve geniş olmuş olduğu ve sonuçlarının Tarih ve Evrensel Kültürü nasıl ölçülemeyecek kadar, engin yanılgılar içinde bırakmış olduğu anlaşılabilecektir…






Yazımın belkemiğini oluşturan Centre National de la Recherche Scientifique‘in Eylûl 2000 tarihli 386 numaralı bültenini Fransızca aslıyla olduğu gibi aşağıya alıyorum.



kuramsal hint avrupa dilleri nin sonu 3

Halûk Tarcan (Bilimsel Araştırmacı-Centre National de la Recherche Scientifique- Paris)






Kaynaklar :


·           1/ 5 / Proto-Türkçe’den Bugünkü Kürtçe’ ye Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü- Kâzım Mirşan


·            2/ Georges Ville, dict. D’Arhéologie, Larousse 1071, Paris


·            3/ D.Eribon, Entretien avec G.Dumezil, Gallimard,1987, Paris – s. 220


·            4/ 6 / Evrensel Uygarlıkların Köken Kültürü, cilt 1A, Halûk Tarcan,  K.Mirşan)






kuramsal hint avrupa dilleri nin sonu 4




Saturday, March 22, 2014

Alkışşşşşş


Alkışlar alkışlar. Kime bu alkışlar.?  Ülker gıda'ya. Hangi ürünü için? Laviva için. Yoğun sütlü çikolata, gofret ve bitter çikolata kreması.Üçünü bir arada düşünün. Mursayımdır , her şeyi beğenmem buna aşık oldum. Az miktarda rejimsel bir dönemde olmama rağmen, saatler Laviva'yı vurduğunda rejim bitiyor. İki gün önce market alışverişinde beş Laviva sepete, sonra bir Laviva'dan fedakarlık, sonra gene sepete sıralaması , içten hissedilen vicdan azabı, arada gözlerin göbeğe kayması halleri ile tamamlandı alışveriş. Deneyin dememe gerek var mı ?











alkissssss 1

ALKIŞŞŞŞŞŞŞ



Saturday, March 15, 2014

AÇIKLAMALI BEBEK HIRKA MODELLERİ

Selam degerli web sitesi takipçilerimiz. Yogun istek aldigimiz icin sizlere bugün AÇIKLAMALI BEBEK HIRKA MODELLERİ yazisini yayinlamaya karar verdik.


aciklamali bebek hirka modelleri 1


 Doğmasını sabırsızlıkla beklediğim yeğenim için ördüğüm yeleği nihayet bitirdim.Bebek müjdesini verdiğim bu yazımda yeleği çok beğenmiş,açıklamasını istemiştiniz.İşte bu yazı sizler için.Dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım.Haydi alalım yünleri,şişleri elimize ve başlayalım bu güzel ve kolay bebek yeleğini örmeye:




aciklamali bebek hirka modelleri 2


 Yelek 0-2 yaş bebekler için uygun boyutlarda,Nako Lüks Minnoş marka ip ve 3.5 numara şişle ördüm.Yeleğe yakadan başlanıyor ve bütün olarak örülüyor.


70 ilmekle başlanarak 5 sıra haraşo örülür.Ben örgü boyunca haraşo kısımları örgünün her iki tarafında da düz örgü örerek elde ettim.Böylesi bana daha kolay geldi.

Ayrıca örgü devam ederken 6 şar cm arayla yeleğin sol tarafından 6 tane ilik açılır.


Şimdi büyük yapraklara başlıyoruz:

1.sıra:7 ilmek haraşo ör ,1 dola,1 düz,1 dola,* 10 haraşo ör,1 dola ,1 düz,1 dola,*.İki yıldız arasını 5 kere tekrar ettikten sonra 7 haraşo örerek sırayı tamamlıyoruz.Arka sıralar haraşo örülecek.


2.sıra:

7 haraşo,1düz,1dola,1düz,1dola,1düz,*10haraşo,1düz,1dola,1düz,1dola,1düz,* iki yıldız arası 5 kere tekrar edilir,7 haraşo örülür.


3.sıra:7 haraşo,2 düz,1 dola,1 düz,1dola,2 düz,*10 haraşo,2 düz,1 dola,1 düz,1 dola,2 düz* iki yıldız arası 5 kere tekrar edilir,7 haraşo örülür.


Bu şekilde devam edilerek yaprağın ortasındaki artırmalarla oluşan delik sayısı 9 a tamamlanır.


10.sıra:7 haraşo,1 dola,2 ilmek beraber sola doğru ör,15 düz,2 ilmek sağa doğru beraber örülür,1 dola,*10 haraşo,1 dola,2 ilmek beraber sola doğru ör,15 düz,2 ilmek sağa doğru beraber örülür,1 dola* iki yıldız arasını 5 kere tekrarla,7 haraşo ör.


11.sıra:8 haraşo,1 dola,2 ilmek beraber sola doğru ör,13 düz,2 ilmek sağa doğru beraber örülür,1dola,*12 haraşo,1 dola,2 ilmek beraber sola doğru ör,13 düz,2 ilmek sağa doğru beraber örülür,1 dola* iki yıldız arası 5 kere tekrarlanır,8 haraşo örülür.


Bu şekilde devam edilerek yaprakların uçlarında 3'er ilmek kalana kadar devam edilir.Bu sırada yaprak uçlarında 1 dola 3 ilmek beraber ör,1 dola işlemi yapılır.Ayrıca bu sırada kollar için her iki taraftan 31'er ilmek kesilir.Arka sırada kol evi yerlerine 9'ar ilmek artırılarak toplam 116 ilmekle örgüye devam edilir.





aciklamali bebek hirka modelleri 3
Bedene geçince küçük yaprak modeline başlanır.


1.Sıra:15 haraşo,1 düz,1 dola,1 düz,1 dola,1 düz,..aradaki haraşolar örülür,küçük yaprak modeli büyük yaprakların devamına uygulanır.


2.sıra:15 haraşo,2 düz 1 dola,1 düz,1 dola,2 düz,...


3.sıra:15 haraşo,3 düz,1 dola,1 düz,1 dola,3 düz,...


4 sıra:15 haraşo,2 ilmek beraber sola doğru ör,5 düz,2 ilmek sağa doğru beraber ör...


5.sıra:15 haraşo,2 ilmek beraber sola doğru ör,3 düz,2 ilmek sağa doğru beraber ör...

6.sıra: 15 haraşo,2 ilmek beraber sola doğru ör,1 düz,2 ilmek sağa doğru beraber ör...

7.sıra: 15 haraşo,1 dola,3 ilmek beraber ör,1 dola,....Sonra 1. sıra örülür.Bu şekilde 6 kere küçük yaprak modeli tekrarlanır.2 sıra haraşo örülerek ilmekler kesilir.

Küçük yapraklar yapılırken yanlardaki ve aralardaki haraşo ilmek sayılarının değişmemesi gerekiyor,buna dikkat edin lütfen.


Örmek isteyenlere kolay gelsin ,anlaşılamayan birşey olursa mutlaka yorumlarınızda belirtin lütfen.Herkese kucak dolusu sevgiler...



Hosunuza gidebilecek enterasan yazilar : bebek hırka modelleri açıklamalı

Wednesday, March 12, 2014

ÇARŞAF KARİKATÜR OKULU'NUN 18. SERGİSİ TEPEBAŞI'NDA AÇILDI... SERGİ HABERİ VE CİHAN DEMİRCİ'NİN KALEMİNDEN "ÇARŞAF YILLARI"....



carsaf karikatur okulu nun 18 sergisi tepebasi nda acildi sergi haberi ve cihan demirci nin kaleminden quot carsaf yillari quot 1
MİZAHHABER - Raşit Yakalı'nın uzun yıllar emek verdiği, Çarşaf dergisinin kapanması sonrasında da sergilerle yaşattığı "Çarşaf Karikatür Okulu" 18. sergisini, 11 Ocak 2014 tarihinde Tepebaşındaki Karikatür ve Mizah Merkezinde kalabalık bir katılımla açtı. "Biz de Varız" adlı bu nostaljik karma sergide, zamanında yolu Çarşaf Karikatür Okulundan geçmiş, oralardan geçmiş çizerlerin karikatürleri yer alıyor. Raşit Yakalı, Çarşaf Karikatür Okulu adıyla gerçekleşen atölye çalışmalarına bu dergide 1980 yılında başladı ve derginin kapandığı 1992 yılına dek sürdü bu çalışmalar. Bu çizerlerden bir kısmı serginin açılışına katılarak o günleri yeniden andılar. Serginin mimarı, Raşit Yakalı usta, açılış konuşmasının ardından derginin uzun yıllar yazıişleri müdürlüğünü yapan Gönen Bozkurtlar'ı konuşması için davet etti.  Çarşaf Karikatür Okulu sergisi, 31 Ocak tarihine dek Tepebaşındaki Karikatür ve Mizah Merkezinde açık kalacak... 





carsaf karikatur okulu nun 18 sergisi tepebasi nda acildi sergi haberi ve cihan demirci nin kaleminden quot carsaf yillari quot 2


CİHAN DEMİRCİ'NİN KALEMİNDEN ÇARŞAF YILLARI... 




ÇARŞAF... İlk sayısı 17 Aralık 1975'te yayınlanan ve tıpkı Oğuz Aral'ın Gırgır'ı gibi tam 17 yıl çıkan bir mizah dergisi... Çarşaf 1992 yılının başlarında önce Hürriyet gazetesinin mizah ekine çevrildi ve kısa süre sonra da kapandı. 1975'te çıktığında sahibi, Hürriyet gazetesinin o yıllardaki sahibi; Erol Simavi idi. Derginin ilk genel yayın müdürlüğünü aslında mizahçı olmayan Çetin Emeç gibi bir gazeteci yapmıştı. Çarşaf'ın çıktığında ülkede henüz çıkalı 3 kadar olmuş, henüz o çok parlak dönemlerine girmemiş Gırgır ile artık son demlerini yaşayan 50 yılı devirmiş Akbaba dergisi vardı. Çarşaf adeta bu iki derginin sentezi gibi çıktı. Yani Gırgır gibi sadece çizgi ağırlıklı değildi. Çizgi kadar yazıya ve yazara da yer veriyordu. Bu anlamda Akbaba tadındaydı. Dediğim gibi en güzel yanı hem Gırgır hem de Akbaba'dan ortak tadlar taşıyor, bu arada kaliteli kağıdı ve baskısıyla da, o dönemler yeni yeni tanıdığımız yabancı aylık mizah dergilerine benziyordu. Tabii bence en önemli özelliği bir kere ilk döneminde tam 28 sayfa çıkmıştı ve bu dergide bizler ilk kez "elle renkleme" görüyorduk. Yani matbaa renklemesi dışında, çizerlerin bizzat ekolin dediğimiz o harika sulu boyayla renkledikleri karikatürler. Çarşaf, Gırgır'ı bu anlamda zengin görüntüsü, dopdolu hali, iyi kadrosu ve o güzelim renkli çalışmalarıyla epey etkiledi ve Gırgır'ın da kadro ve içerik anlamında canlanmasına yol açtı diyebiliriz. 


Çarşaf dergisinin Cihan Demirci için de çok özel bir yeri var... Zira 70'li yıllarda henüz ilkokul çağında çiziktirmeye başlayan, ilkokul 4. sınıfta kendi kendine mizah dergileri hazırlayan bir çocuk olarak, Çarşaf tam da Orta son sınıfa gittiğim ve karikatür-mizah aşkının içimde patlamaya yüz tuttuğu dönemde çıkmıştı. Çarşaf benim, 31 Aralık 1977 günü, hayatımda karikatür götürdüğüm ilk dergidir. Bu yüzden yeri ayrıdır meslek yaşamımda. 


Ama size şimdi, Çarşaf'ın çıktığı günü anlatmak istiyorum... Çünkü hâlâ gözümün önünde... Tarih: 17 Aralık 1975'miş... O sıralar İstanbul'da Fındıkzade semtinde oturuyoruz... Orta son sınıftayım, 13 yaşına daha yeni adım atmışım... Haseki'de bulunan bir berberdeyim... Berberin iki koltuğu da dolu, sıramı bekliyorum. Berber mizahı çok seven biri. Daha önceki gidişlerimde dükkanında Akbaba hatta Gırgır bile okumuşum. Sıramı beklerken dükkanda müşterilerin okuması için alınmış gazetelerin altından bir dergi çıkıyor karşıma. Daha o gün çıkmış, yepyeni bir mizah dergisi. Çarşaf. Kapağında kocaman bir Süleyman Demirel kafası ve altında "Muhteşem Süleyman" yazısı... Bana çok farklı gelen bu dergiyi heyecan içinde okumaya başlıyorum. Bu arada sıra bana gelmiş berber sesleniyor ama onun sesini bile duymuyorum. Çocuğuz ya, salla gitsin, bizim berber bu arada benden sonra gelen müşteriyi oturtmuş bile koltuğa... Onun saçlarını bile kesmiş, ben bu arada dergiyi bitirememişim çünkü öylesine dopdolu bir dergi ki bu...Berber artık söyleniyor ve sonunda koltuğa oturup saçlarımı kestiriyorum ama aklım tezgahın üstünde bıraktığım ve henüz bitiremediğim Çarşaf'ta... Sonra ok gibi berberden fırlıyorum ve karşıma çıkan ilk gazete bayiinden hemen bir Çarşaf alıp eve koşuyor, kalan kısmı evde bitiriyorum... 


1975 sonlarından 1977 sonlarına dek iki yıl boyunca sıkı okuru olduğum bu derginin yanı sıra o dönemlerde; Gırgır, Akbaba, Salata ve 1976'da Çarşaf'a rakip gibi çıkan renkli ama daha küçük boydaki dergi Fırt okuyorum... Tabii bunların yanında; Teksas'lar, Tom Miks'ler, Zagor'lar, Zembla'lar, Tom Braks'lar, Tarkan'lar, Sek Sek'ler ve daha sürüsüne bereket dergi var...


Yıl: 1977... Artık Gırgır'a karikatür götürmek en büyük hayalim...Ancak oraya giden arkadaşlarımdan Oğuz Aral'ın öylesine ürküten bir portresi çıkıyor ki ortaya, "Biraz daha çalış Cihan" diyorum kendi kendime... Bu arada bazı arkadaşların da teşvikiyle önce Çarşaf'a gitmek, orda biraz piştikten sonra Gırgır'a adım atmak geliyor aklıma. Çarşaf'ta biraz antrenman yaparsam, asıl maça Gırgır'da çıkarım gibi çocukça bir düşünce sarıyor kafamı işte. 





carsaf karikatur okulu nun 18 sergisi tepebasi nda acildi sergi haberi ve cihan demirci nin kaleminden quot carsaf yillari quot 3
Bu düşüncelerle, birbirinden amatör ve kötü çizilmiş karikatürümü çantama koyup, hem de öyle bir gün buluyorum ki, tam da yılbaşı günü, 31 Aralık 1977 tarihinde Cağaloğlu, Mollafenari Sokak'taki döner kapısı olan (O zaman için çok lüks bir durumdu) o modern binaya gidiyorum. Hürgün, yani Hürriyet gazetesi yayınlarının çıktığı bu binada pek çok dergiyle birlikte Çarşaf da yer alıyor. O dönemler henüz Raşit Yakalı'nın Karikatür atölyesi yok. Çarşaf dergisinden 4 karikatürcü dönüşümlü olarak, her Cumartesi günü, amatör genç karikatürcülerin karikatürlerine bakıyorlar. O dönem; Bülent Düzgit, Bülent Arabacıoğlu, Öznur Kalender, Mahmut Karatoprak gibi ustalar bakıyor çizgilere... Benim gittiğim yılbaşı  Cumartesisi ise karşıma Mahmut Karatoprak denk geliyor. Karşılaştığım ilk usta o'dur anlayacağınız. Yaşım daha 15'e yeni yeni alışmaya çalışıyor. Terler içinde, Mahmut ağabeyin karşısındayım. Ancak karşımda hiçte sert olmayan, sevimli, esprili bir usta buluyorum. O kadar kötü karikatürüme sabırla bakıyor. İçlerinden bazılarını beğeniyor. Bana yaşımı soruyor. İlk kez bir dergiye geldiğimi öğrenince hoşuna gidiyor. Kısacası bana moral veren bir usta sayesinde o yılbaşı günü Cağaloğluna neşeli bir halde çıkıyorum. 





carsaf karikatur okulu nun 18 sergisi tepebasi nda acildi sergi haberi ve cihan demirci nin kaleminden quot carsaf yillari quot 4
Sonra ertesi hafta gene gidiyorum, sonraki hafta gene... 1978 yılının Mart ayına geldiğimizde artık kendimde Gırgır'a gidecek cesareti buluyor ve 1978 Mart'ında Gırgır'ın yolunu tutuyorum böylece... Ama Çarşaf'a gitmeye de devam ediyorum. Köşede 1980 yılında Çarşaf'ta çıkmış bir karikatürümü görüyorsunuz. Çarşaf'a karikatür götürmem 1981 yılı Haziran ayında profesyonel olarak Ses Dergisinde çalışmaya başladığım döneme dek sürer... Kapandığı güne dek okuru olduğum bir dergidir... Raşit Yakalı ağabeyin 11 Ocak'ta açılan nostaljik sergisine gripal nedenlerle gidemeyince, oturup sizlerle Çarşaflı bu satırları paylaşayım dedim... Geçmişin o güzel mizah dergili yıllarına bir selam çakmak için... YAŞASIN MİZAH, YAŞASIN KARİKATÜR!..


Cihan Demirci- Mizahhaber 




Tuesday, March 11, 2014

kenar uç dantelleri

Merhaba degerli web sitesi okurlarimiz. Bugunku konumuz kenar uç dantelleri.

kenar uc dantelleri 1

kenar uc dantelleri 2

kenar uc dantelleri 3

kenar uc dantelleri 4


Uc danteli örnekleri...Kızım daha genc olduğundan kumaş ucuna geçirmedim.Umarım beğenirsiniz...



Ziyaret etmeniz gereken guzel makaleler : yeni uç dantelleri

Thursday, March 6, 2014

modannı

Merhaba sevgili web sitesi okurlarimiz. Yogun talep aldigimiz icin sizlere bugün modannı makalesini sunmaya karar verdik.



modanni 1
KÜRK MANTOLU MADONNA

SABAHATTİN ALİ


Yapı Kredi Yayınları


Nisan 2011, 45. Baskı



160 Sayfa



AFD:


  Kürk Mantolu Madonna'yı eşim de, ben de henüz blogumuzu açmadan önce okumuştuk. Blogumuz bu güzel kitabın yorumundan yoksunken gönülden bağlı olduğum okuma grubu Kitap Kardeşliği'nin Aralık ayı kitabı seçilmesiyle fırsat bu fırsat diyerek tekrar elime aldım Kürk Mantolu Madonna'yı.






  Hep söylenir ya, "Bir kitap her okuduğunda insana ayrı tat verir." diye, benim için de aynen öyle oldu. İlk okumamda olayların nereye gideceğini bilmeden heyecanla sayfaları çevirmiştim. Bu sefer olayları bildiğimden hiç acele etmedim, her cümleyi tadına vara vara okudum.

 Hazin bir aşkın öyküsüdür  Kürk Mantolu Madonna, her sıradan insanın nasıl tutkulu bir aşk yaşayabileceğinin hikayesidir. Raif ve Maria Puder'in aşkıdır. Kitabımız her gün işten eve gidip gelmekten başka bir özelliği olmayan Raif Efendi'nin hayatını merak eden iş arkadaşının anlatımıyla başlıyor. Raif Efendi ölüm döşeğindeyken bu arkadaşımızdan, masasının kilitli çekmecesinde olan eşyaları getirmesini ister. Bu eşyaların içinde Raif Efendinin içini döktüğü bir defter vardır ki; bu defter asıl hikayemizi başlatır.






  Çok çekingen bir insan olan Raif, meslek öğrenmek adına Almanya'ya gönderilir. Orada bir resim sergisinde gördüğü Kürk Mantolu Madonna tablosuna aşık olur, o kadar fena çarpılır ki: her gün gidip saatlerce tablonun karşısında durur. Nam-ı diğer Kürk Mantolu Madonna: Maria Puder o resime bakarken yanına gelir onunla konuşur, fakat Raif gözlerini tablodan alamadığı için bunun farkına bile varmaz.
















modanni 2


Maria Puder'in Kürk Mantolu Madonna ismini almasını sağlayan ve aralarında şaşırtıcı derecede benzerlik olduğu söylenen Andrea Del Sarto'nun Madonna (Meryem Ana) tasviri.
jssgallery.org
   Raif ve Maria bir şekilde tanışır ama Maria'nın artık aşka verecek şansı kalmamıştır. Maria bir dost bir arkadaş olarak Raif'i yanında ister. Raif de her umutsuz aşık gibi sevdiği insanın yanında olmak bile kendine yeteceği için bunu kabul eder. Peki sonra? Maria Raif'e kalbinin kapılarını açacak mıdır? Hepsi Kürk Mantolu Madonna'nın o etkileyici cümleleri arasında.

  Kürk Mantolu Madonna'nın yazım süreci hakkında okuduğum bir bilgiyi paylaşmak isterim. Sabahttin Ali Kürk Mantolu Madonna'yı ilk olarak Hakikat Gazetesi'nde "Büyük Hikaye" başlığı altında yazmış. Yazmaya askerde de devam etmiş. Bir çadırın içinde yazarak her gün gazeteye yetiştirmeye çalışıyormuş. Attan düşüp sağ kol bileğini çatlatınca bile kolunu tenekede ısıtılan suya koyup yazmaya devam etmiş. 


  






Altı Çizilesi:


   Dibinde bir ejderhanın yaşadığı bilinen kuyuya inecek bir kahraman bulmak, muhakkak ki, dibinde ne olduğu hiç bilinmeyen bir kuyuya inmek cesaretini gösterecek bir insan bulmaktan daha kolaydır.






   Muhakkak ki, bütün insanların birer ruhu vardı ama birçoğu bunun farkında değildi.






  İnsanlar arasındaki münasebetleri tanzim eden amiller ne kadar gülünç, ne kadar dıştan, ne kadar boş ve bilhassa asıl insanlıkla ne kadar az alakası olan şeylerdi..






 Etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşısındakinin ta içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimseye kızmasına imkan var mıydı? Böyle bir adam, önünde bütün küçüklüğü ile çırpınan birine karşı taş gibi durmaktan başka ne yapabilirdi? Bütün teessürlerimiz, inkisarlarımız, hiddetlerimiz, karşımıza çıkan hadiselerin anlaşılmadık, beklenmedik taraflarınadır. Her şeye hazır bulunan ve kimden gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?






  Niçin ilk defa gördüğümüz bir peynirin evsafı hakkında söz söylemekten kaçtığımız halde ilk rast geldiğimiz insan hakkında son kararımızı verip gönül rahatlığıyla öteye geçiveriyoruz?






  Zaman zaman beni saran hüzünlerin, hayat bıkkınlığının bir ruhi hastalık alameti olmasından korkardım. Bir kitabı okurken gecen iki saatin ömrümün birçok senelerinden daha dolu, daha ehemmiyetli olduğunu fark edince insan hayatının ürkütücü hiçliğini düşünür ve yeis içinde kalırdım.






 İçimde boş kalan bir taraf bulunduğunu ve bu boşluğun bana adeta maddi bir eziklik verdiğini hissediyordum. Bir şey noksandı, fakat bu neydi? Evden çıktıktan sonra bir şey unuttuğunu fark ederek duraklayan, fakat unuttuğunun ne olduğunu bir türlü bulamayarak hafızasını ve ceplerini araştıran, nihayet, ümidini kesince, aklı geride, ileri gitmek istemeyen adımlarla yoluna devam eden bir insan gibi üzüntülüydüm






 Hayatımızın, birtakım ehemmiyetsiz teferruatın oyuncağı olduğunu, çünkü asıl hayatın teferruattan ibaret bulunduğunu görüyordum. bizim mantığımızla hayatın mantığı asla birbirine uymuyordu. bir kadın, trenin penceresinden dışarı bakabilir, bu sırada gözüne bir kömür parçası kaçar, o ehemmiyet vermeden bunu ovuşturur ve bu minimini hadise dünyanın en güzel gözlerinden birini kör edebilirdi. Yahut bir kiremit, hafif bir rüzgarla yerinden oynayarak, devrin gıpta ettiği bir kafayı parçalayabilirdi. göz mü mühim kömür parçası mı, kiremit mi mühim kafa mı diye düşünmek nasıl aklımıza gelmiyorsa ve bütün bunları nasıl hiç mütalaa yürütmeden kabule mecbursak, hayatın daha başka türlü birçok cilvelerine de aynı tevekkülle katlanmaya mecburduk.





Kitabın Tanıtımından:


   "Her gün, daima öğleden sonra oraya gidiyor, koridorlardaki resimlere bakıyormuş gibi ağır ağır, fakat büyük bir sabırsızlıkla asıl hedefine varmak isteyen adımlarımı zorla zapt ederek geziniyor, rastgele gözüme çarpmış gibi önünde durduğum "Kürk Mantolu Madonna"yı seyre dalıyor, ta kapılar kapanıncaya kadar orada bekliyordum."






   Kimi tutkular rehberimiz olur yaşam boyunca. Kollarıyla bizi sarar. Sorgulamadan peşlerinden gideriz ve hiç pişman olmayacağımızı biliriz. Yapıtlarında insanların görünmeyen yüzlerini ortaya çıkaran Sabahattin Ali, bu kitabında güçlü bir tutkunun resmini çiziyor. Düzenin sildiği kişiliklere, yaşamın uçuculuğuna ve aşkın olanaksızlığına (?) dair, yanıtlanması zor sorular soruyor.



29 Aralık 2013 tarihinde "Kürk Mantolu Madonna"yı en uygun fiyatla satan kitap satış siteleri:


HepsiBurada 7,14 TL

İdefix 7,15 TL 

Arkadaş 7,59 TL

İlkNokta 7,70 TL

OkuOku 8,03 TL

KitapAmbari 8,03 TL 










Sabahattin Ali Hakkında:










modanni 3

atasehirdegundem.com



   Sabahattin Ali 25 Şubat 1907'de Gümülcine'de doğdu, 2 Nisan 1948'de Kırklareli'nde öldü. İstanbul İlköğretmen Okulu'nu bitiren Sabahattin Ali, Yozgat'ta bir yıl öğretmenlikten sonra, 1928 yılında Milli Eğitim Bakanlığı'nca Almanya'ya gönderildi. 1930'da döndükten sonra Aydın, Konya ve Ankara ortaokullarında Almanca öğretmenliği, Milli Eğitim Bakanlığı Yayın Müdürlüğü'nde memurluk ve Devlet Konservatuvarı'nda dramaturgluk yaptı. 1945'te Bakanlık emrine alındı, İstanbul'da Markopaşa adlı mizah gazetesini çıkardı. 1948'de bir yazısı yüzünden tutuklandı, üç ay kadar hapis yattı. Sürekli izlendiği için yurtdışına kaçmak istedi, ancak Kırklareli dolaylarında bir kaçakçı tarafından öldürüldüğü iddia edildi. Şiirler, hikâyeler, romanlar yazdı, çeviriler yaptı. 










Sabahattin Ali Eserleri:





Derlemeler

Markopaşa Yazıları ve Ötekiler (1998)

Çakıcı'nın İlk kurşunu (2002)

Mahkemelerde (2004)

Hep Genç Kalacağım (2008)






Oyunları

Zanaatkarlar (1936)




Öyküleri

Değirmen (1935)

Kağnı (1936)

Hanende Melek (1937)

Ses (1937)

Kağnı - Ses (1943 - İki kitap birlikte)

Yeni Dünya (1943)

Sırça Köşk (1947)

Kamyon

Bütün Öyküleri 1 (Aralık 1997, Değirmen, Kağnı ve Ses kitapları ile birlikte)

Bir Orman Hikayesi






Romanları

Kuyucaklı Yusuf (1937)

İçimizdeki Şeytan (1940)

Kürk Mantolu Madonna (1943)






Şiirleri

Dağlar ve Rüzgâr (1934)

Kurbağanın Serenadı ve Öteki Şiirler'le birlikte (1937)




Ziyaret etmeniz gereken ilginc yazilar : kirkyama orneke semalari

BİRAZ DİKKAT LÜTFEN !





biraz dikkat lutfen 1
Değerli blog arkadaşlarım ve bu yazıyı okuyacaklar ;

Epeydir dikkatimi çeken ve rahatsız olduğum bir konuda yazmak istiyorum bu sefer. Birçok blog yazılarında yazım hataları yapıldığını görüyorum. Hata yapılabilir elbette, bu çok normal ama yanlış yazımın giderek yaygınlaştığını ve neredeyse normal kabul edilmeye başlandığını görüyorum.

"Öylesine yazıyorum, ne önemi var ki." diyebilirsiniz. Ancak bir yazıdan, o yazıyı yazan hakkında epey fikir sahibi olunduğunu göz ardı etmeyin. Yazıyı yazanın eğitim durumu ve bilgi düzeyinden  tutun, yazıyı yazarkenki ruh durumu, okuyucularına olan saygısı ve bazı karakter özelliklerine kadar. Bozuk bir imla ile yazılmış yazılar güven sorunu oluşturur, yazara ve bloga bakışı olumsuz yönde etkiler. 

İşin bir diğer boyutu ise şu ; Yabancı okuyucular blogunuzu takip etmek istediğinde Google Translate vb araçları kullanıyorlar. Yazılarınız düzgün Türkçe ile yazıldıysa çevirisi de anlaşılır oluyor. Aksi durumda yazılarınız anlaşılamıyor ve takip etmekten vazgeçiyorlar. 

En sık yapılan hataları, Türk Dil Kurumu sitesinden alıntı yaparak aşağıya taşıdım :






    Bulunma Durumu Eki -da / -de / -ta / -te’nin Yazılışı


Bulunma durumu eki getirildiği kelimeye bitişik yazılır: devede kulak, yolda  kalmak, ayakta durmak, işte  çalışmak vb.


Yurtta sulh, cihanda sulh. (Atatürk)



Bağlaç Olan da / de’nin Yazılışı


Bağlaç olan da / de ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak büyük ünlü uyumuna uyar: Kızı da geldi gelini de. Durumu oğluna da bildirdi. Sen de mi kardeşim? Güç de olsa. Konuşur da konuşur.


UYARI: Ayrı yazılan da / de hiçbir zaman ta / te biçiminde yazılmaz: Gidip de gelmemek var, gelip de görmemek var (Gidip te gelmemek var, gelip te görmemek var değil)


UYARI: Ya sözüyle birlikte kullanılan da ayrı yazılır: ya da


UYARI: Da / de bağlacını kendisinden önceki kelimeden kesme ile ayırmak yanlıştır: Ayşe de geldi (Ayşe’de geldi değil). Kitabın kapağına da dikkat et (Kitabın kapağına’da dikkat et değil).




Bağlaç Olan ki’nin Yazılışı


Bağlaç olan ki ayrı yazılır: bilmem ki, demek ki, kaldı ki vb.


Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil, şuurla işlen­sin. (Atatürk)


Geçmiş zaman olur ki hayali cihan değer.


Birkaç örnekte ki bağlacı kalıplaşmış olduğu için bitişik yazılır: belki, çünkü, hâlbuki, mademki, meğerki, oysaki, sanki. Bu örnekler­den çünkü sözünde ek aynı zamanda küçük ünlü uyumuna uymuştur.


Şüphe ve pekiştirme göreviyle kullanılan ki sözü de ayrı yazılır: Ders bitti, zil çaldı mı ki? Seni öyle göreceğim geldi ki.


(Bağlaç olmayan "ki" kelimeye bitişik yazılır : Benimki, Öğretmeninki, Teyzeminki. )











Soru Eki mı / mi / mu / mü’nün Yazılışı


Bu ek gelenekleşmiş olarak ayrı yazılır ve kendisinden önceki kelimenin son ünlüsüne bağlı olarak ünlü uyumla­rına uyar: Kaldı mı? Sen de mi geldin? Olur mu? İnsanlık öldü mü?


Soru ekinden sonra gelen ekler, bu eke bitişik olarak yazılır: Verecek misin? Okuyor muyuz? Çocuk muyum? Gelecek miydi? Güler misin, ağlar mısın?


Bu ek sorudan başka görevlerde kullanıldığında da ayrı yazılır: Güzel mi güzel! Yağmur yağdı mı dışarı çıkamayız.










NOT : Fotoğrafın konuyla bir ilgisi yok, sayfada hoş bir görsel bulunsun istedim sadece.

 

Chandra Ekajaya : Tips Kesehatan



chandra ekajaya tips kesehatan 1
Selamat sore sobat blogger, kali ini kami akan share sebuah informasi kesehatan yang dibawakan oleh pengusaha dan pembisnis yang terkenal di Indonesia maupun manca negara. Nah, tips kesehatan ini adalah informasi yang sering di share pak Chandra Ekajaya di berbagai situs weblognya. Berikut tips yang diberikan pak Chandra Ekajaya.

Tips Mencegah Batu Ginjal yang Besar

Batu ginjal adalah penyakit yang sangat berbahaya yang berdampak buruk pada ginjal anda. Anda sebaiknya mencegah daripada mengobati. Untuk tips mencegah batu ginjal yang kami kutip dari website pak Chandra Ekajaya sebagai berikut ini.


  • Menghindari minuman yang bersoda

  • Biasakan meminum air putih setiap hari

  • Mengurangi konsumi garam yang banyak

  • Jangan membiasakan menunggu lama untuk buang air besr



Tips Mencegah Mag


Bagi anda yang sering terkena penyakit ini, anda sebaiknya mengikuti saran yang berasal dari pak Chandra Ekajaya! Nah, adapun cara mencegah penyakit mag ini adalah sebagai berikut.



  • membiasakan pola makan yang teratur dan baik

  • Menghindari makanan yang berpotensi menyebabkan penyakit mag seperti makanan yang teralu asam

  • Mengurangi kebiasaan merokok

  • Mengunyah makanan sampai halus.



Tips Kesehatan Lainnya



Bagi anda yang ingin membaca tips kesehatan dari pak chandra Ekajaya, anda sebaiknya membuka situsnya yang beralamatkan, www.chandraekajaya.com


Terima kasih telah membaca artikel tentang Chandra Ekajaya : Tips Kesehatan dan anda bisa bookmark artikel Chandra Ekajaya : Tips Kesehatan ini dengan url http://corvid-dreams.blogspot.com/2014/01/CHandra-Ekajaya.html. Terima kasih



Berlangganan artikel via email :






Delivered by SEO XT




Share On:


Related Post:








,


Saturday, March 1, 2014

Adobe Reader Sürüm Güncellemesi 11.0.5

kurdela işi teknikleri

Merhaba degerli site okurlarimiz. Yogun talep aldigimiz icin sizlere bugün kurdela işi teknikleri yazisini yayinlamaya karar verdik.

kurdela isi teknikleri 1


kurdela isi teknikleri 2


kurdela isi teknikleri 3


kurdela isi teknikleri 4 kurdela isi teknikleri 5Yapanın eline sağlık...Niğar hikmet çalışmasıdır.









Ziyaret etmenizi onerdigimiz enterasan konular ve siteler : kurdela işi teknikleri