Monday, December 23, 2013

Dilema si pemakai crowning




dilema si pemakai crowning 1










"Saya Seorang pengguna crowning ", sape lagi ada gelaran macam ni untuk diri sendiri? Mungkin tak ramai dan kemungkinan juga tidak ramai yang familiar dengan crowning ni kan, actually, masuk bulan 11 ni dah genap 8 bulan 5 hari aku menjadi si pemakai crowning. Aku still ingat lagi dengan entri "Hari ke-4 memakai temporary crowning"  . Di entry sana aku ada nyatakan,actually bukan nyatakan pun ,tapi ni adalah salah satu peringatan buat diri sendiri dimana aku berjanji akan "jaga gigi dengan sebaik mungkin" . Tapi sejak ber-crowning ni,aku makin lupa .














Apa yang buat aku makin lupa? Of course la bab makan T_T serius wei,aku jadi pelupa sekejap bila makanan ada depan mata aku, tak kira ayam,coklat,aiskrim dan paling penting makanan yang agak keras untuk aku gigit.










 Maklum la,crowning aku ni betul-betul gigi kapak ni haaaaaaaa. Pasal tu,aku risau lebih. Nak start makan mesti kena guna gigi depan dulukan,sobsobsobsob.. Ada satu hari tu aku try ukur bodo-bodo guna tali tape,macam dah pendek je,macam dah pendek je,padahal memang macam tu design dentist tu,huwarrrrrrrrrrr...










Tapi,satu la...benda besar paling aku risau bila crowning ni ada leaking,hmmmm hmmmmm...seriyau kot bila ada leaking,tapi buat masa ni belum ada lagilah problem gitu,mintak jauhlah. Aku malas dah nak jumpa dentist,malas dah nak hulur duit,hahaahahaha... aku tunggu hujung tahun ni je untuk scalling, memang aku target setahun 2 kali untuk scalling,heiiiii korang pun boleh scalling gak wei. alaaa cuci gigi je,nyilu sikit je pongggggggggggg. harga scalling around rm65-75 depend on clinic. 






Adakah ini dilema si pemakai crowning? hmmmmmmm










Aku harap,aku pandai jaga gigi beribu ni. Walaupun beribu,tapi gigi dari ciptaanNya lagi mahal berbanding gigi beribu aku ni haaaaa,rindu gigi lama  T_T ,tapi aku tetap bersyukur pasal ni angan-angan aku tau,angan-angan yang dah jadi AZAM PERTAMA UNTUK TAHUN ini :D










Syukur alhamdulillah, sebab crowning ni jugak aku jadi lebih konfiden,lagi rendah diri,rezeki blogging tak putus-putus,tak kena hina,tak kena ejek dan paling penting boleh senyum selalu even bila aku senyum still bukan senyum yang ikhlas,hahahahahahahahahahahahahahahaha






Jom jeling instagram business aku dan hannah : @dfashionig









dah singgah,singgah la lagi noh,hehe







Saturday, December 14, 2013

Gambar Robert Pattinson Yang Semakin Gemuk





gambar robert pattinson yang semakin gemuk 1


Gambar Robert Pattinson Yang Semakin Gemuk | SEJAK sukses menjayakan filem Twilight, Robert Pattinson lekat dengan panggilan nama puntianak yang kacak. Namun dia kini seperti ingin mengubah gelaran dan imejnya itu. Menurut laporan Dailymail, bekas kekasih Kristen Stewart itu muncul di kawasan Hollywood pada Rabu lalu berimej kusut masai dengan penampilan berjambang dan bermisai. Bukan itu sahaja, Robert juga kelihatan berisi dan gemuk sehinggakan ia mengelirukan paparazzi yang ingin memastikan sama ada ia adalah aktor tersebut atau bukan. Sebelum ini Robert pernah berkata ingin mengubah imej watak Edward Cullen dalam dirinya dan ingin dilihat berbeza di depan kekasih baharunya, Dylan Penn. -Mstar

.

Friday, December 13, 2013

Apam cokelat



apam cokelat 1
 lama rasanya tak buat apam cekelat ni....asik2 apam beras pebret tu je. bila dah jadi pebret tentulah itu yang dibuatnya dan makan tak jemu2 sampai badan pun dah jadi macam apam dah ni! tapi apam cekelat ni rasanya lebih macam kek kukus, moist n gebus...lagi la laju makan masa panas2 tu... pada sapa2 yang nak mencuba apam sedap ni, kak rose kongsikan resepinya kat sini yang asalnya dari Alma Myr. mekasih share resepi sedap ni ya...


apam cokelat 2


APAM COKLAT by Alma MyR

1cawan tepung gandum

1/2 cawan gula

1/2 cawan susu pekat

1/2 cawan minyak masak

1/2 cawan air

1bj telur

1/2 sudu kecil soda bikarbonat

1 atau 2 sudu besar serbuk koko

Panaskan pengukus yg berisi air hingga mendidih.

Mix semua bahan2 menggunakan mixer atau nak lebih mudah lg boleh gunakan blender.

Masukkan dlm acuan lompang dan kukus hingga masak lebih kurang 10 - 15 minit.

Sedap dimakan panas2.


Wednesday, December 11, 2013

'Korkunç' çocuklar


Bizim ufaklık 1 yaşına geldi ve yürümeye başlayalı beri tam bir bızdık (toddler) davranışı sergilemeye başladı. Artık çiş dolu lazımlığını tuvalete kendisi götürüp boşaltmak istiyor, çişler yere dökülmesin diye ben bir ucundan tutmaya çalışınca, o büyük bir hışımla diğer ucundan tutup çekiyor ve benim yerlerin çiş olmaması için gösterdiğim tüm çaba, bana daha çok çaba olarak geri dönüyor. O taşırken 3-5 damla dökecekse, ben karışınca tüm çişler yere gidiyor --Bızdık Davranışı No: 1.

Ya da mesela pek 'özenli' ablasının ortada bıraktığı küçük lego parçasını ağzına attığında, ısırılma pahasına parmağımı ağzına sokup lego-korsanın kancalı kolunu ağzından çıkardığım anda kendisini yere atıp ciddi ciddi dövünüyor --Bızdık Davranışı No: 2.

"En iyisi hiçbir şeye dahil olmayacaksın, bırak ne halleri varsa görsünler!" diyemiyorum ve her seferinde kendimi tehlikeye atıp duruma müdahele ediyorum. Ama sonuç olarak her seferinde çemkirilen ben oluyorum ve üstüne üstlük hem ortamı, hem durumu yine-yeniden-ve-hep ben toplarlamak durumunda kalıyorum --Anne Davranışı Seri: klasik.

Bu durumlara, ikinci kez bir çocuk büyütüyor olmama rağmen şaşırıyorum. "Hani bunlar 2 yaşında korkunç olacaklardı? Daha 1 bile olmadan neyin siniridir, neyin harbidir bu?" diye kara kara düşünüyorum. Daha doğrusu düşünüyordum, artık buldum!


korkunc cocuklar 1


fotoğraf: http://www.bigpicture.in/photographs-of-the-naughty-kids/


Evet, aslında çocuklar hep korkunç, her yaşta, her zaman korkunçlar :) Hiç karışılmasın, müdahele edilmesin, yollarına çıkılmasın, her şeyi kendileri yapsın istiyorlar. Hareket etmeye başladıkları andan itibaren bu böyle. 1 yaşındayken kendi arabasını itmek vasıtasıyla insanlara korku dolu anlar yaşatmak, 2 yaşındayken bıçakla kendi köftesini kesmek, 3 yaşındayken (hava-kombinasyon ve dahi yaş olarak) en uygunsuz kıyafetleri bulup giymek, 4 yaşındayken tek başına dışarı çıkmak, 5 yaşındayken 8 saat sürse ve anne-babaya cinnet geçirtse de ayakkabısını kendisi bağlamak, 13 yaşındayken karşı cinsle 'uygunsuz' münasebetlerde bulunmak, 16 yaşındayken motorsikletle dünya turuna çıkmak, 18 yaşındayken arkadaşlarıyla bungee jumping yapmak, 30 yaşındayken hala evlenmeyerek o çok istediğiniz torun sevgisinden sizi mahrum etmek... Yani sizin yapmasını istemediğiniz her şeyi yaparak size 'korkunç' bir hayat yaşatmak.

Tabii bu baktığınız yere göre değişiyor. Eğer kafanızda çocuğunuzun hayatı için kurduğunuz, size göre pek 'tatlı' hayaller varsa, çocuğunuz da bunu bilirmiş gibi mutlaka onları yıkmak için uğraşacaktır; hatta normalden daha fazla çabalayacaktır. Ama eğer onu doğduğu andan itibaren ayrı bir birey olarak görüp kendi isteklerinin/hayallerinin peşinden koşabileceğini kabul ettiyseniz bu hayatta aşmışlardan --ya da kopmuşlardan-- biri olmuşsunuz demektir.

Kopmuşlar, genelde anne tarafından "baba" tabir edilen kişiler olabiliyor. Annelerin çocuklarla yaşadığı sinir harbi karşısında hiç istiflerini bozmadan son derece sakin durarak, annenin tırlatma çizgisine bir aşama daha yaklaşmasına sebebiyet veren bu kişiler, genellikle anne tarafından "bir şey söylemeyecek misin?!?!?!" diye 'kibarca' sorularak duruma dahil edilmeye çalışılıp sonuçta faturanın yine anneye çıkarıldığı bir durum yaşatabiliyorlar insana.

Aşmışlar, yine sakinliğini bozmuyor ama durumdan kopuk da davranmıyor, tam tersine sinir harbi yaşayan ve yaşatan bebenin dilinden anlıyor ve onu doğru yere yönlendirebiliyorlar. Kaç yaşında olursa olsun ona birey olarak davranıp dizlerinin üzerine çökerek göz teması kuruyor, ben diliyle konuşup duygu yansıtması yaparak bebelerini sakinleştirebiliyorlar.

Ama bizde her zaman böyle olmuyor. Genellikle şöyle oluyor:


- Dışarı çıkmak istiyorum.

- Bahçeye çıkabilirsin.

- Hayır, ön tarafa çıkmak istiyorum.

- Olmaz, oradan arabalar geçebilir, tehlikeli.

- Kapının önünde oynarım.

- Hayır, biz olmadan çıkamazsın, şu yemeği atayım, birlikte çıkarız.

- Tek başıma çıkıcam.

- Hayır çıkamazsın.

- İstiyorum ama!

- Çıkamazsın ama!

- Ama istiyorum!!

- Ama çıkamazsın!! (duygu yansıtmasını kelime yansıtması olarak anlamış anne)

- Üveaaaaa!!!!!

- Böyle yaparsan hiç çıkamazsın bak söyleyeyim.

- Annecim, dışarı çıkabilir miyim lütfen?

- Hayır biz olmadan çıkamazsın, dışarıda kötü niyetli insanlar olabilir (dışarısı manyak kaynıyor, seni kaçırıp organlarını çalabilirler'in kibarcası).

- Güzelce sordum ama.

- Tamam o zaman güzelce söylüyorum: bahçeye çıkabilirsin. (hop döndük mü başa, bozuk plak gibi çal dur artık, tabii her çalışta sesi daha da artıyor ve en sonunda karşılıklı olarak şöyle bir şeyler duyuluyor:)

- Ğyayajagşasdjkfaşsldfaeraesfzc va va vaaaa!!!!!!!!!!!!!!

(ve olay annenin klasik son sözü ile sona eriyor, en azından annenin tarafında)

- Çıkılmayacak dediysem çıkılmayacak. Nokta. 






1 yaşındayken daha kolay, çünkü henüz hala etrafta ilgilerini çekebilecek çok fazla şey var; ota b.ka şaşırıp duruyorlar zaten. Ama 2 yaşına geldiklerinde giderek zorlaşıyor, çünkü hem hafızaları gelişiyor, hem de etraftaki çoğu şeye hakim oldukları için ilgilerini dağıtmak güç oluyor. 3'te biraz çözülüyor çünkü artık biz onları muhtaç bebeler olarak görmekten vazgeçiyoruz. Geçemediğimizde, onları koruma adı altında sürekli bir şeyleri kısıtladığımızda, vakti geldiği zaman artık onlar bizden vazgeçiyorlar. Ergenlikle birlikte yetişkin bedenine geçtikleri zaman rövanş* maçıyla sahalara çıkıyorlar (*rövanş, Fransızca "revenge"dan geliyor, a.k.a. intikam!!!) Eğer o zamana kadar birey olduklarını kabullenemişsek, işte o zaman bizim için gerçekten 'korkunç' günler başlıyor. Yani baktığımız açıya göre yaşam bize hep korkunç. 





Korku toplumu



Tabii çocuklara da korkunç, hatta onlara daha korkunç. İktidarla sürekli bir çatışma içerisindeler, önce anne-baba, sonra öğretmen, müdür, sonra patron, derken yaşam hakkınız olan şeyleri korumaya kalktığınızda polis, devlet... Hayat boyu bir mücadele. Ve iktidarın söylemi hep aynı: "Her şey sizin güvenliğiniz için!"

Güvenliği sağlamak için savaşlar yapılıyor, darbe yapılıyor, güvenliği sağlamak için su sıkılıyor, gaz bombları atılıyor, insanlar-gencecik insanlar öldürülüyor, güvenliği sağlamak için okullarda öğretmenler tenefüslerde bile nöbet tutuyor, güvenliği sağlamak için çocukların dışarıda özgürce oynamasına izin verilmiyor.

Elbette anne-babaların niyetleri daha 'masum', sonuçta dışarısı tehlikeli, tanımadığımız insanlar var, çocuklarımızı kaçırabilir, onlara korkunç şeyler yapabilirler, sokaklar artık güvenli değil... Ve fakat bu masum görünen gerekçenin altında yatan "ben sana güveniyorum ama çevreye (Türkiye'de artık "polise" diye değiştirilebilir) güvenmiyorum" mesajı farklı iktidar biçimleri tarafından farklı şekillerde kullanılabilir. Mesela, ben halkıma güveniyorum ama bu ayyaş-çapulculara güvenmiyorum, o yüzden onları böcek gibi öldürüyorum. Bir diğer versiyonu da islamofobi. Ama hepsinin sonucunda ortaya çıkan şey aynı: korku toplumu.

Oluşturulan korku toplumlarının pek çok nedeni var elbette. Ancak sonuçlarına bakacak olursak, hayatın, çocuklar için ne kadar zor bir hale geldiğini görmemiz hiç de zor olmaz. Çocuklar artık çok yalnız büyüyorlar, bir evin içerisinde çoğu zaman yalnızca bir anne ve bir baba ile geçiyor ömürleri. Başka çocuklarla bir arada olduklarında nasıl oynayacaklarını bilmiyorlar. Başlangıçta güzel gitse de bir noktada mutlaka kriz çıkıyor ve biz büyükler hemen tepelerinde bitip kriz yönetimi yapmaya başlıyoruz. Yönetim de "aman çocum, bak paylaş, aaa arkadaşa vurulur mu hiç, ne kadar ayıp!" gibi klişe lafların ötesine geçemiyor. Peki bizim çocuklara yaptığımız ayıp değil mi? Çocukları yalnızlaştır, bakıcı olarak iPad/iPhone kullan, sosyalleşmesi için fırsat sunma, sonra bir de gidip çocuğa çemkir. Veya, özgüveni yüksek yetiştireceğim diye her istediğini yap, tepene çıkar, sonra o sana çemkirsin.

Büyük şehir, küçük hayatlar


Evrimbilimci psikolog Peter Gray "The Play Deficit" makalesinde sosyal oyun fırsatı verilmeyen çocukların giderek daha narsistik olduğundan, empati yeteneklerinin zayıfladığından ve gelinen noktada çocuklarda görülen zihinsel hastalıkların ve intihar oranlarının giderek artmakta olduğundan bahsediyor. 15 yaşın altındaki çocuklarda görülen intihar vakası sayısı, 1950'li yıllarda görülen sayının 3 katına çımış. Yani, şimdiki çocuklar artık hem yalnız, hem korkunç, hem hasta, hem de çaresiz. Tabii bizler de.

İki çocuğumu da normal doğurdum, ilaçsız vajinal doğum. İlk doğumdan sonra bir süre bulutların üzerinde uçtum, kendimi 10 kaplan gücünde hissediyordum. Artık bunu başardım ya, başaramayacağım hiçbir şey yok şu hayatta diye düşünüyordum. Ama YavruSu ile evde 1 hafta geçirdikten sonra o bulutların üzerinden tepetaklak aşağı düştüm ve nasıl doğum yaptığımın hiçbir önemi kalmadı. Uzun bir düşüştü bu, uzun süre kendime gelemedim. Önce etrafımdaki çocuklu ailelere kızdım. Biliyordum zorlukları olacağını ama bu kadar zor olacağını tahmin bile edemezdim. Neden kimse bana böyle olacağını söylemedi diye epey öfkelendim. Derler ya bir çocuk yetiştirmek için bir köy gerekir diye. İşte artık maalesef ne bir köy var bizim etrafımızda, ne de biz böyle bir köyde yetişmişiz ki etrafımızdaki çocukların bakımına dahil olmuş olup deneyim kazanmış olalım. Neyse ki, ikinci doğumda biraz daha tecrübeliydim, düşüş apartman yüksekliği ile sınırlı kaldı :)

Peki nedir çaresi? Nasıl olacak, nasıl sosyalleşecek bu çocuklar ve biz ebeveynler?

Eskiden okullar yarım gündü, bizim hayatımızda çok önemli bir yer tutmazdı. Şimdi artık çocukların tam gün (sabah 8-akşam 5, hatta bazı yerlerde 7-6) gönderildiği kreşler, okullar var. Ancak Gray'e göre okullar da çare olamıyor bu 'korkunç' soruna. Çünkü, okullar demokratik olmaktan çok otoriter olduğu ve dayanışmadan çok rekabeti desteklediği için bu özellikler (yani sosyalleşme, empati yeteneği, vb.) okullarda geliştirilemiyor. "Okul yalnızca, birisinin sizden yapmanızı istediği bir şeyi yapmayı öğrenmek için iyi bir yerdir, çocukları hayata hazırlamak için değil" diyor ve ekliyor:


"Oyun oynamak, öğrenmektir. Oyunda çocuklar, hayatın en önemli derslerini öğrenirler, okullarda öğretilemeyen derslerini. Bu dersleri iyi öğrenmek için, çocukların çok fazla oyuna ihtiyacı vardır -- çok ve çok daha fazlasına, yetişkinlerin müdahelesi olmadan."


korkunc cocuklar 2


fotoğraf: http://blog.xoafrica.com/culture/the-bushmen-contemporary-art/


Tabii, Gray'in bahsettiği daha çok sosyal oyun, karışık yaş gruplarıyla birlikte ebeveynlerin olmadığı bir ortamda, güdümlü aktiviteler yapmak değil, özgürce oyun oynamak (yani i-Pad oyunları saylanmıyor :P). Çocuklar anne-babalarıyla oynarken daha mızmız/oyunbozan olabiliyorlar ama arkadaşlarıyla oynarken böyle yapmıyorlarmış. E tabii, biliyorlar ki anne-baba ne yaparlarsa yapsınlar onların yanında olacak, fakat arkadaşları bir dahaki sefere onunla oynamaktan imtina edecekler. Yine Gray'e göre:


"Oyunun sosyal becerileri geliştirmek için bu kadar güçlü bir araç olmasının nedeni, gönüllü olmasıdır. Oyuncular istedikleri zaman oyundan çıkabilir ve eğer mutsuzlarsa oyundan çıkarlar. Her oyuncu bunu bilir ve eğer oyunun devam etmesini istiyorsa, kendi istekleri ve ihtiyaçları kadar diğer oyuncularının istek ve ihtiyaçlarını da karşılamalıdır ki oyuncular oyunu bırakmasın. Sosyal oyun çok fazla pazarlık yapmayı ve taviz vermeyi içerir. Eğer patronluk taslayan birisi tüm kuralları belirliyor ve diğer oyunculara ne yapacaklarını söylüyorsa, arkadaşları onunla oynamak istemeyecektir ve oyundan çıkıp başka bir yerde kendi oyunlarını kuracaklardır. Bu bir dahaki sefere oyun kurarken daha fazla dikkat edilmesi için önemli bir deneyimdir. Arkadaşları için de; eğer patronluk taslayan kişinin hoşlandıkları özellikleri varsa, onunla oynamadan önce isteklerini daha net ortaya koymaları gerektiğini öğretir. Sosyal oyundan zevk almak için otoriter değil ama iddialı olmak gerekir ve bu sosyal hayatın tümü için geçerlidir. Oyun oynayan çocukları izlerseniz çok fazla müzakere yaptıklarını ve uzlaşmak için çok fazla taviz verdiklerini görürsünüz. Oyunu nasıl oynayacakları üzerine konuşarak geçirdikleri zaman, gerçek oyundan çok daha fazla zaman alır. 


Sosyal oyunun altın kuralı 'Başkalarının sana davranılmasını istediğin gibi davran' değildir. Daha çok, biraz daha zor olan: 'Başkalarına, onların kendilerine davranılmasını istediği gibi davran'. Bunu yapmak için diğer insanların beynine girip onların bakış açısından bakabilmeniz gerekir. Çocuklar sosyal oyunda her zaman bunu yaparlar. Oyundaki eşitlik, aynı olanların eşitliğinden gelmez. Daha çok, bireysel farklılıklara saygı duymaktan ve herkesin istek ve ihtiyaçlarını aynı derecede önemli olarak görmekten gelir. Thomas Jefferson'ın tüm insanların eşit olarak yaratıldığı lafının en iyi yorumlaması budur. Hepimiz aynı şekilde güçlü, aynı şekilde zeki ve sağlıklı değiliz ama hepimiz aynı şekilde saygıya ve ihtiyaçlarımızın karşılanmasına değeriz."
Antropologlar, avcı-toplayıcı topluluklarda yaptıkları incelemelerde baskıcı ve ezici (bullying) davranışların bulunmadığını gözlemlemişler. Başkanları ve/veya otoriter ve hiyerarşik bir yapıları yokmuş. Topluluğu etkileyen olaylarda uzun süren tartışmalar sonucu birlikte karar veriyor ve var olmak için her şeylerini paylaşıyor ve birlikte çalışıyorlarmış. Bunu yapabilmelerinin önemli bir nedeni, Gray'e göre, çocukken olağanüstü miktarda sosyal oyun oynamalarının altında yatıyor.


"Sosyal oyun, aynı zamanda sinir ve korkuları yönetmeyi de öğretir. Okulda ya da büyüklerin olduğu diğer yerlerde, genellikle büyükler, çocuklar adına karar verir ve onların problemlerini çözerler. Ama oyunda çocuklar kendi kararlarını kendileri verir ve kendilerine ait olan problemleri çözerler. Büyüklerin yönlendirdiği ortamlarda, çocuklar zayıf ve savunamasızdır. Oyunda, güçlü ve muktedirdirler. Oyun, çocukların yetişkin olmak için pratik yaptıkları bir dünyadır. Oyunu çocuksu olarak düşünürüz ama çocuğa göre oyun, yetişkin gibi olma deneyimidir: kendini kontrol etme ve sorumluluk alma. Oyunu engellediğimiz zaman, hayatları boyunca bağımlı ve kurban gibi davranan, onlara ne yapmalarını söyleyecek ve problemlerini çözecek bir otorite arayışı içerisinde insanlar yaratırız. Bu sağlıklı bir yaşam biçimi değildir."


korkunc cocuklar 3Peter Gray makalesinde, avcı ve toplayıcı toplumlarda çocukların nasıl oynadığını, serbest bırakıldıkları zaman yaptıklarının yetişkin hayata kendilerini hazırlamak olduğunu, erkek çocukların iz sürme ve avlanma, kızların ve erkeklerin yenilebilir kökler arama, ağaca tırmanma, yemek pişirme, baraka yapma ve kültürleri içerisinde önemli görülen yeraltı sığınağı, kano gibi artefact'ler yapma oyunları oynadıklarını anlatıyor. -Miş gibi yapılan oyunlar incelendiğinde çocuklar hep kendilerini büyüklerin yerine koymak istiyorlar(mış).

Bizimki de kardeşi olmadan önce ve olduktan sonra uzunca bir dönem anne-abla-kardeş-miş gibi yaptığı oyunlar oynamak istedi, öyle ki bir ara sürekli küçük kardeşmiş gibi yapmaktan yürümeyi ve konuşmayı unutacaktım :) Burada bir öğretim üyesi arkadaşımız bahsetti, bir ara sürekli konferanslara gidince, kızı arkadaşıyla konferansa gitme oyunları oynamaya başlamış. Evet, şimdiki yetişkin hayatları da farklı. Çocuklar da bunlardan etkilenip kendilerini böyle bir hayata hazırlıyorlar. O yüzden biz ne kadar dediğimi yap diye dövünürsek dövünelim, onlar ısrarla bizim dediğimizi değil, yaptığımızı yapacaklar.


Giderek küçülen, eve ve hatta bilgisayarlara/ekranlara hapsolan hayatlarımız var artık. Çok şey öğreniyoruz, başka hayatlara tanıklık ediyoruz, o ayrı. Kimin ne yediğini, saat kaçta nerede kimlerle buluştuğu bilgisi anında karşımızda. Ancak, sadece ekrandan bize gösterilen kadarını görüyoruz, görmediğimiz, bilmediğimiz bir çok şey var. Hergün karşılaşmalar yaşıyoruz, kişisel sandığımız bir sürü sorunla uğraşıyoruz. Oysa bilmiyoruz ki bunlar çoğunlukla hepimizin sorunu, bizim oluşturduğumuz hayatın/toplumun/sistemin/dünyanın sorunları.

Çıkış

Neyse ki alternatif yapılar da var. Son günlerde çok mutlu olduğum bir haber, Başka Bir Okul Mümkün derneğinin kurduğu Mutlu Keçi okulunun açılmış olması. Ya da Gray'in makalesinde bahsettiği Sudbery Valley School'un 40 küsur yıldır faaliyetini sürdürebildiği. Okul --demeye bin şahit, zaten sınıf diye bir şey de yok, daha çok arkadaşlarınızla kaldığınız büyük bir ev gibi-- 4-19 yaş arası çocuklardan oluşuyor ve çocuklar bütün gün özgürler, okulun kurallarına uydukları sürece ne yapmak isterlerse, ne kadar sürede yapmak isterlerse (burada çocuğun bir şey öğrenmek için kendi zamanında yapması gerektiğinin ne kadar önemli olduğundan bahsediyorlar, zil sesi olmadan istedikleri kadar yoğunlaşabiliyorlarmış çocuklar) yapabilirler. Okulun kurallarının da eğitim-öğretim ile hiçbir ilgisi yok; kurallar yalnızca barışı ve düzeni korumakla ilgili.



korkunc cocuklar 4


Sudbury Valley School


Şu anda, bizim yaşadığımız yerlerde böyle okullar yok maalesef. E sokaklarda da çocuk yok. "Hadi gelin köyümüze geri dönelim", ya da "neydi o eski günler, biz çocukken geceyarılarına kadar sokaktaydık" geyiklerine girmeye de hiç gerek yok. Ama umutsuzluğa düşmek de yok, hala yapılabilecek şeyler var.


Bir öneri geniş aile. Yani çocuk bakımına aile büyüklerini de dahil etmek. Ve fakat, Idle Parent (Aylak Ebeveyn) kitabının yazarı diyor ki, artık anneanne-babaanne ve dedeler, miraslarını gemi seyahatlerinde harcamakla meşguller, o yüzden çocuklarla uğraşacak zamanları yok :) En mantıklısı, çocuklu arkadaşlarınızı evinize davet etmek. Şimdi artık sadece doğumgünlerinde yaptığımız bir şey. Gerçi o da değişti. Eskiden doğumgünü partilerini çok severdim, bol arkadaş ve pasta/börek olurdu. Büyükler kendi aralarında takılırken biz çocuklar istediğimiz gibi oynardık. Ama maalesef artık doğumgünleri de profesyonelleşti, villalara taşınıp güdümlü aktivitelerle doldu. Sürekli olarak çocuklarımızı eğlendirme peşindeyiz. Daha da kötüsü vaktimizi veremediğimiz zaman, paramızla, birkaç kez bakıp bir kenara attıkları oyuncaklar alarak onları eğlendirmeye çalışıyoruz. Çocukların, diğer çocuklarla özgürce oynayabileceği alanlar giderek daraldı. Ev ortamı kalabalıktı, sıcaktı; sokaklar heyecan vericiydi, çocuk doluydu. Yine olabilir, yapılabilir bir şey aslında.

Hodgkinson da diyor, evinize bol bol insan davet edin, siz bir köşede içkilerinizi yudumlayıp sohbet ederken [ya da ülkeyi kurtarırken, birlikte müzik yaparken, örgü örerken, bir kareografi üzerine çalışırken, masa oyunları oynarken, dans ederken, oyun geliştirirken ve artık arkadaşlarınızla birlikte yapmaktan hoşlandığınız ne varsa gerisini siz doldurun] çocuklarınız sizi özgür bırakacaklardır [tabii asıl amaç çocukları özgür bırakmak, çaktırmayın]. Bir de diyor ki evinizin dağınık olmasından utanmayın, tam tersine derli-toplu bir eve arkadaş davet etmek kabalıktır. Sizin evinizi gördükleri zaman, "aman yareppi eve bak! Oh, bizimki bu kadar değil neyse ki :)))" diye sevinsinler; sonra onlar da sizi davet edecektir ve bu şekilde hayat herkese güzel olacaktır.

Çıktıktan sonra

Çocuklarımız bizim değil ve bir gün gelecek bizimle aynı evde yaşamak istemeyecekler. Bizimki şimdiden sinirlendiğinde başka bir eve gitmekle tehdit ediyor bizi; uyanık ya, yemeklerimi de siz yapıp getirirsiniz diyor. Havayla beslendiği için sorun olmaz diye düşünüyorum ama biliyorum ki günü kurtarmaya yönelik politikalar, yalnızca günü kurtarmaya yarıyor. O yüzden uzun vadeli düşünmek gerekiyor. Onları uğurlarken yanlarında ne götürmelerini isterim? Bir hobisi olsun, sokaklarda güvenliğini sağlaması için ayikido öğrensin gibi şeyler değil bahsettiğim. "Tek isteğim mutlu olsun" geyiğine de girmek istemiyorum. Mutlulukla kafayı bozmuş, kendisi mutsuz bir nesilin ortaya attığı bu mottoya hiç mi hiç inanmıyorum. Hem mutluluk ne demek? Size göre mutluluk, belki ona işkence gelecek ya da onun mutlu olduğu şeyler sizin hayatınızı korkunç hale getirecek... Geyik haline getirilen mutluluğun resmini de, evet Abidin Dino yapamamış ama Nazım Hikmet'e cevaben yazdığı derin ve dokunaklı şiirden, bu soyut kavramı çok daha yüce şeylerle bağdaştırdığı, bizim gibi lay-lay-lom bir kavram olarak görmediği çok açık.

Neyse, konumuza dönecek olursak, bu evden çıktıktan sonra, onlardan beklediğim bir şey yok aslında. Ha evdeyken, beyniminizin içerisine girip bize davranılmasını istediğimiz gibi davransınlar, annelerin-babaların --her ne kadar hizmetçi gibi gözükseler de-- birer birey oldukları, kendi isteklerinin/hayallerinin peşinden koşabilecekleri gerçeğine saygı duysunlar [e hayatta her şey karşılıklı olduğu için biz de onlara böyle davranalım tabii]. Çıktıktan sonra da başlarının dikine gidip kendi isteklerinin/hayallerinin peşinden koşmaya, 'korkunç' çocuklar olmaya devam etsinler yeter.

Son olarak Hayyam'ın dediği gibi:


"Biz gerçekten bir kukla sahnesindeyiz:

Kuklacı Felek usta, kuklalar da biz.

Oyuna çıkıyoruz birer ikişer;

Bitti mi oyun, sandıktayız hepimiz."
O yüzden sahnede olduğumuz bu kısa süre (kozmik takvim, 1 yıla yansıtıldığında, en uzun insan ömrü saniyenin yalnızca dörtte biri kadar sürüyormuş) içerisinde kendimize, birbirimize iyi bakalım, arada çevrim-dışından da bakalım ve yaşama, her türlü yaşama, ille de yaşama sahip çıkalım istiyorum.. işte bu kadarcık :)


Saturday, December 7, 2013

FOTOĞRAF SERGİSİ AÇILIŞI / 6 ARALIK 2013 CUMA 19:00




foto raf sergisi acilisi 6 aralik 2013 cuma 19 00 1





“Atimi Luci Colori – Anlar Işıklar Renkler” Valter BERNARDESCHİ



KULAK MİSAFİRİ

“Ölümün Yenemediği Bir Şarkı Yazarı ve Aktivist: John Lennon”





Bülent SEYİTDANLIOĞLU





FSK’da 6 Aralık 2013 Cuma günü saat 19 :00 da Sayın Valter BERNARDESCHİ tarafından hazırlanan “Atimi Luci Colori – Anlar Işıklar Renkler “ Fotoğraf sergi açılışı yapılacaktır. Sergi açılışının ardından yeni bir etkinliğimiz olan Kulak Misafiri’nde Sayın Bülent Seyitdanlıoğlu yönetiminde “Ölümün Yenemediği Bir Şarkı Yazarı ve Aktivist: John Lennon” hayatını ve müziğini konuşacağız, tüm üyelerimizi ve fotoğraf severleri FSK'ya davet ederiz.










Adres: Fevzi Çakmak 1 Sokak No:22/2  06440 Kızılay/Ankara 

Tel: (0312)230 46 16 Faks(
0312) 229 47 17  







Friday, December 6, 2013

el örgüsü bebek jilesi

Selam degerli site ziyaretcilerimiz. Simdiki makalemiz el örgüsü bebek jilesi.


Öncelikle resim kalitesi için kusura bakmayınız,soğuk bir ankara akşamında ve flaşla,mühim olan anlaşılabilmesi..umarım bu konuda işe yarar fotoğraflar..gerisi teferruat..


Resimlerin açıklamarıyla ve sırasıyla gitmek istiyorum..


1-Bebek yeleği örüyoruz .benim ipim himalaya mercan,güzel bir ip..fakat ben tunus işinde hırka ve yelekler için nako pırlantayı öneririm.4 veya 4.5 numara şişle..bu ip elbiselerde çok güzel duruyor..hırka ve yelekler için biraz cılız kalıyor sanki..


2-Tığ yani tek şiş 4 numara..


3-Tunus işine her zaman ki gibi zincirlerimizi çekerek başlıyoruz..Yakadan başlanan modellerde genelde başlanan sayı aynı oluyor,alt kısımlara doğru büyüklüğünü ya da küçüklüğünü ayarlamaya çalışıyoruz..(Ne demek istediğim fotolardan sonra çok daha iyi anlaşılacaktır tahmin ediyorum..)


63 zincir çekerek örgümüze başlıyoruz..


(Bu 63 zincirin 10 tanesi ön kısım


11 tanesi bir kol


18 tanesi arka kısım


11 tanesi bir kol


10 tanesi ön kısım..)














el orgusu bebek jilesi 1
 el orgusu bebek jilesi 2

63 zincir çektikten sonra her bir zincire batarak sıra sonuna kadar gidiyor,sonra her ilmeği diğerinin içerisinden geçirerek geri dönüyoruz..tunus işi nasıl yapılıyorsa o şekilde yani..buraya kadar bi numara yok;)


el orgusu bebek jilesi 3
 Esas olay burda yani 7 ve 8 nolu resimde..;)

Öncelikle daha önce burada bahsetmiştim..ön kısımların kıvrılmaması için nasıl teknikler kullanılmasını gerektiğinden..

bir ters bir düz beş ilmek alıyorum..bu beş ilmek ön kısım unutmuyoruz ..sıra sonunda da aynısını yapıcaz..

daha sonra bi beş ilmek daha sayıp hemen öndeki boşluğa batıp bir ilmek artırıyorum..sonra ki ilmeği düz alıyorum,ondan sonra tekrar artırıyorum..Bu ön kısmı için.

ondan sonra 11 ilmek örüyorum 11 ördükten sonra hemen öndeki boşluğa batıp bir artırıyorum..sonra bir tane düz alıp bir tane daha artırıyorum..

ondan sonra 18 ilmek örüyorum yine artırma işlemini aynı şekilde tekrar ediyorum

ondan sonra 11 ilmek örüp yine artırıyorum..

sonra beş ilmek örüyorum diğer beş ilmek bir ters bir düz..Bu anlatmış olduğum bir sıra


el orgusu bebek jilesi 4
 2.sırada da yine aynı şeklide bir ters bir düz 5 ilmek örüyorum..daha önceki sıradan artırma yerleri bellidir zaten saymaya gerek yok..oralara batarak artırma işlemini tekrar ediyoruz..

el orgusu bebek jilesi 5

el orgusu bebek jilesi 6


el orgusu bebek jilesi 7



Bu şekilde göz kararı olarak büyüklüğü ayarlıyoruz..Yaklaşık olarak 19 ya da 20 sıra, 9 aylık(hatta 12 ay )bebekler için uygundur.. 


el orgusu bebek jilesi 8















el orgusu bebek jilesi 9






Bu şekilde istediğimiz büyüklüğü elde ettikten sonra kollar boşta kalıcak şekilde düz gidiyoruz..büyüklüğünü yine göz kararı yapıyorum ben..bu sebepten farkındaysanız sayı vermekte çok zorlanıyorum..








el orgusu bebek jilesi 10

Çorba etmedim ve anlatabildim umarım..Yorumlarda belirtirseniz çok sevinirim bakalım anlatabildim mi??;)


Bu konu ile alakali daha cok yazi bulabileceginiz degerli bir internet kaynagi : beyaz yesil tig isi bebek elbiseleri

Ikizler Burcunda Güzellik ve Bakım



ikizler burcunda guzellik ve bakim 1
21 Ekim 2013 saat 19:13’ten 24 Ekim  2013 saat 06:35’e kadar Ay İkizler Burcunda küçülecek;




İkizler Burcunun etkisi ile saç bakım yağları hem daha fazla emilecek hem de daha etkili olacak. Saçınızın ihtiyacına göre herhangi bir yağı tercih edebilirsiniz.


Saç dökülmesinden ve saçlarınızın seyrek oluşundan şikayetçi iseniz sarımsak yağı, çörekotu yağı, ısırgan yağı ya da hint yağı gibi yağları tercih edebilirsiniz.


Saçlarınız işlem görmüş ve çok yıpranmışsa çörekotu, argan yağı gibi onarıcı yağları; çok kuru ise badem yağı, zeytin yağı gibi nemlendirme özelliği yüksek yağları kullanabilirsiniz.



İkizler günlerine uygun bakımlar:




*Havuç Kürü


*Sinameki Kürü


*Siyah Turp Kürü


*Sığır İliği Kürü (hızlı uzama için uyguluyorsanız)



*Çeşitli yağ bakımları




*Kirpik Bakımı (yağ bakımı ikizler günlerinde daha faydalı olacaktır)



Bu dönemin kendine özgü bakımları yağ bakımlarıdır. Uzatma amacıyla değil de saç sağlığı için bakım yapılacaksa yağlar tercih edilmelidir.




 


Ellerinizi ve dirseklerinizi nemlendirmeyi ihmal etmeyin; ayrıca maya maskesi uygulamak ellerinizin görünümünü fazlaca etkileyecektir.


Oğlak Burcu günlerinde manikür yaptırmadıysanız bu günleri değerlendirebilirsiniz.




Thursday, December 5, 2013

yeni çeyizlik havlular

Merhaba degerli web sitesi ziyaretcilerimiz. Bugunku makalemiz yeni çeyizlik havlular.




24.1.2010






yeni ceyizlik havlular 1

En Yeni ve En Güzel Havlu Kenarı Örnekleri






yeni ceyizlik havlular 2






yeni ceyizlik havlular 3






yeni ceyizlik havlular 4






yeni ceyizlik havlular 5






Çeyizlik havlu kenarı dantel örnekleri,en yeni havlu kenarı modelleri,en güzel havlu kenarı modelleri,havlu ucu dantel örnekleri



ceyizlik havlu kenari modelleri ile alakali benzer icerik








2006 DantelAltın Başak DantelAltın Başak Dantel ÖrnekleriAltınbaşak DantelAnchor DantelAntik DantelAra DantelAra Dantel ÖrnekleriAra DanteliArkadaşça








Mekik Oyaları 5 Mekik Oyaları,Bobbin lace Mekik,Oyaları,Bobbin,lace Mekik Oyaları








orgu dantel orgu dantel








, iki renkli havlu kenarı örnekleri , güllühavlutantel , havlu örnekleri , huvlu kenerı








1/5/2011 · Kategori : ÖRGÜ YAPIMLARI Kesme şeker modeli netten alıntı…iki şiş haroşe ve








12/2/2009 Arkadaşlar ben bu güzel kızlı dantel örneğini nette gezerken gördüm.Bu bir havlu kenarı








Damat bohçasından çeşit çeşit havlular. Damat bohçası nişandan önce gelin evine götürülüyor, gelin bohçası





Popular Articles:






  • çeyizlik havlu kenarı örnekleri






  • enyenı havlu kenarı orneklerı






  • çeyizlik havlu kenarı modelleri






  • Ceyızlık havlu kenari






  • havlu modelleri yeni






  • farklı havlu kenarı danteli örnekleri






  • en yeni havlu kenarı dantelleri






  • yeni havlu dantel modelleri






  • en güzel havlu kenar modelleri






  • çiçeklihavludanteli









Kesinlikle hosunuza gidecek diger yazilar : yeni havlu dantelleri

Tuesday, December 3, 2013

tergan ayakkabı modelleri

Selam sevgili site takipçilerimiz. Bugunku makalemiz tergan ayakkabı modelleri.

Tergan mağazalarında yeni sezon ayakkabılar satışa sunuldu. Birbirinden güzel ve modern tasarımlarıyla şimdiden bayanların ilgi odağı haline gelen markanın yeni ürünlerine bir bakalım..


Tergan Ayakkabılar







tergan ayakkabı 2012








tergan ayakkabı 2012








tergan ayakkabı 2012








tergan ayakkabı 2012








tergan ayakkabı 2012








tergan ayakkabı 2012








tergan ayakkabı 2012








tergan ayakkabı 2012








tergan ayakkabı 2012








tergan ayakkabı 2012





Bu konu hakkinda daha detayli bilgi inceleyebileceginiz tavsiye ettigimiz bir kaynak : tergan erkek ayakkabı

Sunday, December 1, 2013

схемы вязания крючком и спицами

Merhaba degerli site okurlarimiz. Yogun talep üzerine sizlere bugün схемы вязания крючком и спицами yazisini yayinlamaya karar verdik.






Kesinlikle onerdigimiz ilginc makale : схемы вязания крючком и спицами